Üçüncü Bölüm

5.4K 226 89
                                    


İkinci oyun da farklı bir tablo çizmedi, bir şey dışında: Birkaç meraklı sayesinde topluluğumuz yalnız büyümekle kalmadı, hareketlendi de. McConnor tahtaya öyle sabit bakıyordu ki, sanki taşlan iradesiyle kazanmak, mıknatıslamak istiyordu; soğuk bakışlı rakibinin yüzüne büyük bir zevkle "Mat!" diye bağırmak için bin doları da seve seve feda ederdi, adım gibi emindim bundan. İnatçı heyecanının birazı, farkında olmadan tuhaf bir biçimde bize bulaştı. Her hamle üzerinde eskisine oranla daha tutkulu tartışıyorduk, Czentovic'i masamıza geri çağıran işareti vermeyi kararlaştırmadan önce, son anda bile bir hamleden vazgeçip öbürünü oynadığımız oluyordu. Yavaş yavaş on yedinci hamleye yaklaşmıştık ki, bizim için inanılmayacak kadar iyi bir konumun oluştuğunu gördük şaşkınlıkla, çünkü çizgisindeki piyadeyi sondan bir önceki c2 karesine getirmeyi başarmıştık; veziri almak için piyadeyi itmemiz yeterliydi. Bu fazlasıyla belli şans yüzünden içimiz pek de rahat değildi elbette. Görünüşte bizim elde ettiğimiz bu avantajın, çok daha ileriyi gören Czentovic tarafından bilinçli olarak bize atılan bir kemik olduğundan kuşkulanıyorduk hepimiz. Ama hep birlikte iyice aramamıza ve tartışmamıza karşın, hilenin nerede olduğunu anlayamadık. En sonunda, izin verilen düşünme süresi tam bitmek üzereyken hamleyi yapmaya karar verdik. McConnor piyadeyi son kareye sürmek için elini uzatmıştı ki, birisi kolundan yakaladı, alçak sesle ve heyecanla fısıldadı: "Tanrı aşkına! Sakın ha!"

Elimizde olmadan hepimiz dönüp baktık. Kırk beş yaşlarında bir beydi konuşan, neredeyse tebeşir kadar beyaz olan ince uzun, sert yüzü daha önce güvertede gözüme çarpmıştı, bütün dikkatimizi hamleye yönelttiğimiz son dakikalarda yanımıza gelmiş olmalıydı. Ona baktığımızı ayrımsayarak aceleyle ekledi:

"Şimdi veziri alırsanız, fili c1'e sürüp piyadenizi kırar, siz de atınızı geri çekersiniz. Ama bu arada boştaki piyadesini d7'ye getirip kalenizi tehdit eder ve atınızla şah mat deseniz bile kaybedersiniz ve dokuz on hamle sonra yenilirsiniz. 1922'de Pistyaner Turnuvası'nda Aljechin 'in Bogoljubow'a karşı oluşturduğu konumun hemen hemen aynısı." McConnor şaşkınlıkla elini taştan çekti ve cennetten inen beklenmedik bir melek gibi yardımımıza koşan adama en az bizim kadar afallayarak baktı. Dokuz hamle öncesinden matı her saplayabilen birisi birinci sınıf bir profesyonel olmalıydı, hatta belki de aynı turnuvaya giden bir yarışmacıydı ve bu kadar canalıcı bir anda aniden çıkagelip oyuna karışmasında neredeyse doğaüstü bir şey vardı. Kendini ilk toplayan McConnor oldu.

"Ne önerirdiniz?" diye fısıldadı heyecanla.

"Hemen ilerlemeyin, geri çekilin! Öncelikle şahı g8'den h7'ye alarak tehlikeli çizgiden kurtarın. Czentovic büyük olasılıkla öbür yandan saldıracaktır. Ama kaleyi c8'den c4'e getirip bunu savuşturursunuz; bu onun iki kalesine, bir piyadesine mal olur ve böylece üstünlüğünü yitirir. Boştaki piyadeler karşı karşıya kalır ve doğru savunma yaparsanız, oyun berabere biter. Daha fazlasını elde edemezsiniz."

Bir kez daha şaşırıp kaldık. Hesaplamasının hem hızlı hem de kesin olması bizi afallattı; hamleleri bir kitaptan okuyup söylüyordu sanki. Onun oyuna karışması sayesinde bir dünya şampiyonuyla berabere kalmamız beklenmedik bir şanstı ve sihirli bir değnek etkisi yaptı. Tahtayı daha iyi görmesini sağlamak için hep birden kenara çekildik. McConnor bir kez daha sordu:

"Şah g8'den h7'ye, öyle mi?"

"Aynen öyle! Öncelikle geri çekilin."

McConnor adamın dediğini yaptı ve bardağa vurduk. Czentovıc o alışılmış sakin adımlarıyla masamıza geldi ve bir bakışta karşıt hamleyi ölçüp tarttı. Sonra, tıpkı tanımadığımız yardımcımızın önceden söylediği gibi, şah kanadındaki piyadeyi h2'den h4'e getirdi. Ve yardımcımız heyecanla fısıldadı:

SatrançHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin