9: the calmness of the night

3.4K 410 68
                                    

"Oğlum," Dudaklarına yerleştirdiği sahte gülücük karşısındaki oğluna zerre sıcaklık hissettirmezken, içeriye girebilmesi için davet edilmemişti.

Babasını gördüğünden ilk defa bu kadar hoşnut değildi. Yüzündeki samimiyetsizlik onun buraya geliş sebebini açıkça sergilerken, Jimin tuttuğu kapı kolunu daha da sıkıca kavradı.

Jimin'den herhangi bir komut alamayan baba, "Beni içeri almayacak mısın?" diye sormuştu kaşlarını hafif tereddütle havaya kaldırırken. İstenmediğini iliklerine kadar hissedebileceği bir anda iken bunu zerre umursamadığı her halinden belli oluyordu.

"Hayır,"

Net cevabı babasının yüzüne sertçe inerken, adamın çatılmak üzere olan kaşları aynı sahtelikte eski haline gelmiş ve dudakları yine aynı samimiyetsizlikle kıvrılmıştı. "Neden geldiğimi sormayacak mısın?"

"Sormayacağım baba."

Sanki daha geçen gün telefonda konuşan adam o değilmiş gibi Jimin'le sakin bir ses tonuyla konuşmaya çalışıyordu. Ses tonunda gereksiz bir tını vardı ve bu Jimin'in sinirlerini bozmaya yeter olmuştu.

"İzninle," Kapıyı babasının suratına kapamadan önce, pervazın arasına sıkıştırılan büyük siyah ayakkabıyla duraksadı. "Konuşmak için geldim, içeri gelmeme izin ver oğlum. Ben senin babanım."

Jimin sıkıntıyla ciğerlerine doldurmuş olduğu nefesini büyük bir sancıyla geri verirken, kapıyı tekrar araladı. "Her şeyin bir zamanı olmalı, ve konuşmamız gereken zaman bu değil."

Babasının zamanında onun üzerinde uyguladığı emir ve kuralları, şimdi o kullanıyor ve herhangi bir cümle kurup daha fazla gerginlik yaratmasını engellemeye çalışıyordu.

"Konuşacağız, ve şimdi. Ne zamandan beri beni sıradan bir insan olarak görmeye başladın?"

"Suçsuz insanları katletmeye başladığından beri."

Baba, tam ağzını açıp leş kelimelerini dökecek iken, Jimin düzeltti. "Pardon, ben bunu öğrendiğimden beri."

Sustu. Ne söylerse söylesin Jimin'in inadının tutacağını, ve tatlı sözle onu deliğinden çıkaramayacağını biliyordu. Zoru kullanırsa, Jimin de zorlaşırdı, lakin kolay lokmaya bir türlü gelmezdi.

"Konuşmadan benim nasıl biri olduğumu bilemezsin öyle değil mi?"

Jimin büyük bir rahatsızlıkla gözlerini devirirken bir an önce Yoongi'nin yanına dönmek ve bu tatsız sohbetten ayrılmak istemişti. "Sen benim babamsın, seni sonunda bugün mü tanıyacağım? Bunu mu demeye çalışıyorsun?"

Baba alayla güldü. Kaşları çatılmadan ve sinirle haykırmadan önce küçük nidalarla havaya kahkahalarını sunmuştu. "Aptal çocuk!"

Jimin kaşlarını daha çok çatarken Yoongi'nin duymaması için kapıyı olabildiğince örtmüştü. "Sesini kıs biraz."

Babası olmasına rağmen ona bu tür cümleler kullanmaktan rahatsız olmamıştı. Sonuçta küçük bir çocuk değildi, ve bu sözcüklerin yasağı onun için çoktan kalkmıştı.

"Sen o çocuğun suçunu bilmezken aptal gibi kollarını açıp evine yerleştirdin. Ben seni böyle yetiştirmedim. Sen babana daima saygı duyardın, onun bana ne yaptığını bilmiyorsun bile!"

"Ne yapmış olursa olsun, ona bu vahşeti yaşatma hakkını sana kimse vermedi." Jimin sinirle çenesini dişlerini zedeleyecek şekilde sıkarken kapının kolunu tüm gücüyle ittirdi, ve kapayıp büyük bir tufan koparmadan önce şiddetle bağırdı. "Evime girecek insanların kararını ben veririm, şimdi defol buradan!"

Kapı şiddetle kapanırken sırtını alelacele duvara yaslamış, ve derin nefesler alarak sinirlerini yola sokmaya çalışmıştı. Düşünemiyordu, ilk defa babasına bu kadar çıkışmış olmalı ki, bu hisler oldukça yabancı geliyordu.

Yutkundu ve içeride olduğunu unuttuğu Yoongi'yi kapının orada soru dolu gözleriyle gördüğünde, cümlelerini bir araya getirmeye çalıştı.

Yoongi ağzını açıp bir şey söyleyememişti. Kimin geldiğinden habersiz olmak istedi, konuşulanlardan birkaçını duymuştu.

"Önemsizdi Yoongi, içeri geçelim."

Yoongi sormak istediği soruları yutmak zorunda kalmış ve gülümsemeye çalışarak başını sallamıştı. Ona güvenmeyi seçti. Jimin gergin ve ne yapacağından habersiz görünüyordu. Gözleri fıldır fıldırdı ve aklını toparlamaya çalışıyormuş gibi nefesler alıyordu.

Yoongi Jimin'e salona giderken eşlik etti ve tatsız ortamı yumuşatmak için bir şeyler gevelemeye başladı.

"Film izlemek ister misin?"

**

"Koca bir karmaşa," Dirsekleri balkon demirine yaslanmış başı gökyüzüne çevriliylen, ağzından çıkan cümlelerden habersizdi.

Sağ elinin iki parmağının arasında olan yanmış sigara izmaritiyle bakışırken daldığı derin düşüncelerden sıyrıldı ve küçük silindiri dudaklarının arasına sıkıştırdı.

Yoongi çoktan uyumuştu. Jimin henüz iyileşmediği için kat kat giyinip balkona çıkmıştı. Ağırlaşmış zihnine şu an iyi gelecek tek şey sigaraydı. Uzaklara dalmaktan kendini alıkoyamıyordu. Sıkıntıyla içine dudaklarının arasındaki sigara dumanını çekti. Karanlıkta belli olan tek şey, Jimin'in sigarasının ucundaki o minik kıvılcımdı.

Uyuyacak gibi değildi. Tüm gün öğlene kadar uyumuş, ve tüm günü evde Yoongi'yle birlikte pinekleyerek geçirmişti. Film yerine eski bir komedi dizisi seyretmiş, ikisi de kahkaha atarak günü sonlandırmıştı.

Şimdi ise geriye sadece Jimin için düşünceli ağır bir gece kalmıştı. Başı ağrımaya başlarken dudaklarının arasında tükenen sigarasını söndürdü ve küllüğün içine bırakarak birikmiş tüm izmaritleri çöpe döktü.

Nedense Yoongi'nin bu durumdan haberdar olmasını istemiyordu. Hafif ateşi olan üşümüş bedenini içeriye soktu ve omuzlarına aldığı battaniyeyi koltuğa bırakarak merdivenlere adımladı.

Kafası dağılmıyordu. Leş gibi kokuyordu lakin umurunda olacak son şey bu iken, derin uykuların arasında olan Yoongi'nin sıcak odasına adımladı.

Her ne kadar inanmak istemese de babasının gözünden de düşünmesi gerekiyordu. Başı ağrırken bu şeyleri düşünmek çok zordu. Yoongi'ye inanmasının nedenini bilmiyordu. Ancak her ne yapmış olursa olsun bu vahşeti hak edebileceğine ihtimal dahi vermiyordu.

Yatağa doğru ilerleyerek çift kişilik yatağın sol tarafına kıvrılmış Yoongi'nin bedenine, ittirilmiş olan battaniyeyi örterek sağ yanına oturdu.

"Yoongi, bana yardım etmek zorundasın."

Derin nefes alarak oturduğu yerde uzandı ve Yoongi'ye doğru dönerek bir süre uyuyan bedenini seyretti.

Yoongi.

Onun masum olduğuna deli gibi inanmak istiyordu.

Ne yaptığını bilmiyordu. Tüm bunları yaşayacak ne yapmış olabilirdi.

"Bana yalan söylemiyorsun değil mi?"
Elini Yoongi'nin kahküllerinin önüne getirdi ve parmaklarını saç tutamlarına sürterek gözlerini kapattı.

"Seni yanıma aldığım için pişman değilim, buna ihtiyacın vardı. Eminim."

Gözlerini açmak istemedi. Ağırlık yapan göz kapaklarının esiri olmuştu. Parmakları bir süre daha saç tutamlarının arasında dans etti. "Babam böyle biri değildi. Ya da bilmiyorum, belki de böyleydi. O gün seni görmüş olmam şansıma denk gelmişti belki de."

Sesi gitgide sessiz bir hâle gelirken parmaklarının hızı da yavaşlıyor ve Yoongi'nin saç tutamlarının üzerinde öylece duruyordu.

Çarşaflar çoktan Yoongi kokmaya başlamıştı. Hoştu, her gece balkonda geçirdiği saatleri burada geçirmek isteyeceği kadar hoştu.

Ertesi sabah Yoongi'nin bakışlarının üzerinde olacağından habersiz bir şekilde, uykusunun kölesi oldu ve ağrıyan başının geçtiğini dahi fark etmeden uyku alemine yuvarlandı.

algofobi | yoonminDove le storie prendono vita. Scoprilo ora