Bölüm 30

3.4K 201 15
                                    

Aslında dün yayınlicaktım ama internet bitmişti. Neyse yazım hatalarını bildirin iyi okumalar
-Yonca-
 Kızıl kafalı çocuk, Ufuk ve ben içlere doğru ilerlerken Yavuz abi ve Arda kenar mahalleleri gezmek için bizden ayrıldılar. Birlikte hem mahalleleri geziyor hemde kızıl kafalı çocuk bize bölgeyi tanıtıyordu. Sokakları, caddeleri birbir tanıttı. Tabi o bir saat dayandığı için bir saat kadar dolaştık ve birlikte çıkışa yöneldik. İkisi ellerini kaldırdı ve gözlerini kapatıp birşeyler mırıldandılar. Onların ne yaptığını anlayamamıştım. Ben bön bön bakarken onlar bariyerden geçtiler. Ben elimi koyunca geçemedim. Ufuk bana bakıp sırıttı. Elimi bariyere vurdum ve bağırdım.
"Benide çıkarın bi zahmet"
 Yaptığımın ne olduğunu onlar gözlerini korkuyla açınca farkettim. Arkamı döndüğümde bir grup ruhun etrafa baktığını gördüm. Elim bariyerin üstünde kalmıştı. Dışardan biri elimi tutup beni dışarı çekti. Bir an Ufukla göz göze geldim. Bana sırıtarak bakıyordu. Hemen onu bıraktım ve geri çekildim. Şimdi fırça atma sırasıydı.
"Ya siz neden beni bırakıyorsunuz? Bari banada öğretin bende çıkabilim"
"Şimdi sana göstericektik ama sen bağırdın bu yüzden gösteremedik"
 Yüzümü buruşturdum ve Ufuğa baktım.
"Tamam bir dahakine göstericem"
"Neden şimdi değil?"
"Onları yerlerinden çıkardın geri girmeyi mi düşünüyorsun?"
 Ona hak vermiştim.
"Tamam ama bir dahakine bana göster"
"Tamam tamam"
 Birlikte yavaş yavaş yürümeye başladık. İlerde ağacın üstünde birşey farkettim. Ama Ufuk ve kızıl çocuk bunu farketmiş gibi gözükmüyordu. Ufuğu dürttüm ve onada gösterdim. İlerledikçe ne olduğu belli oluyordu. Bu Nickdi ve bize bakıp sırıtıyordu. Ufuk öfkeyle yumruğunu sıktı. Olamaz şimdi mi çağıracaktı? Ben çok yorgundum ve acıkmıştım. Şimdi çağırırsa kesin işim biterdi. Ağaçtan inip bana doğru gelmeye başladı. Hala sırıtıyordu. Bana yaklaşmıştı ki Ufuk önümü kapattı.
"Ne işin var burada?"
"Seni ilgilendirmez bu benim ve Yonca'nın arasında" dedi. Ufuk ne yapacağını bilemiyor gibiydi. Önümden yavaşça çekildi ama tam değil. Bana olabildiğince yakın durmaya çalışıyordu.
"Şimdi mi?" dedim yorgunca. Beni süzdü ve devam etti.
"Görüyorum ki yorgunsun. Aslında bu benim için daha iyi olurdu ama böyle birşey yapmicam. Sadece ne yaptığını merak ettim."
"Sen kimsin ki onun ne yaptığını merak ediyorsun?" diye araya girdi Ufuk. Nick ona şöyle bir bakıp sırıttı.
"Eğer kaybederse benim karım olucak. Asıl sana sormalı. Hayırdır koçum?"
"Böyle anlaşmadık" dedim araya girerek.
"Evet kazanıp kaybetme ile ilgili birşey söylememişsin ve o daha kaybetmedi hemen havalara girme" dedi Ufuk. Bunu sonucu kötü bitecek gibiydi. Birbirlerine yaklaşmış öfkeyle bakıyorlardı. Aralarına girdim ve Ufuğu çektim.
"Tamam boşver hadi gidelim" dedi ve onu çekiştirmeye başladım. Nick'in yanınadan geçerken ona yaklaştım ve kulağına fısıldadım.
"Rüya görmek için erken" dedim ve Ufuğun yanına gittim.
"Ona ne dedin?" diye sordu Ufuk merakla.
"Hiç birşey sadece boş konuşuyordu"
 Ufuk bir kez daha arkaya bakınca Mert onu çekip öne fırlattı. Bu gidiyoruz demekti. Kampa döndüğümüzde Ufuk küçük çocuklar gibi somurtarak oturuyordu. Arda ve Yavuz abi çoktan dönmüşlerdi ve Ufuğun bu halini görünce merakla bana baktılar.
"Yolda tartıştık o kadar" dedim ve çadırıma gittim. Uzandım ve çadırın tavana bakmaya başladım. Düşünüyordum. O yüzükler tek tılsımlı nesneler olamazdı. Başka birşey vardı. Birden Ufuğun şatodan çıkmadan önceki sözleri aklıma geldi. Müdürün odasından çıkmıştık galiba. Ne istediğini sormuştum ve oda şu cevabı vermişti.

 Biraz düşününce orda yüzüklerin tılsımlı olduğunu söylememişti. Ama onlarıda getirmemiz gerektiğini söylemişti. Peki neden? Ben bunları düşünürken yanağıma tüylü pofuduk birşey gıdıkladı. Ne olduğuna bakmak için kafamı çevirince  bizim kediyi gördüm. Bana tatlı tatlı bakıyordu. Tabi ya ben bu kediyi tamamen unutmuştum. Zavallım şimdi ne kadar da acıkmış ve susamıştır. O anda bir benzerlik farkettim. Bu tuhafdı ama sanki tanıdığım birine benziyordu. Düşüncelerimi Arda'nın sesi bozdu.
"Yonca yemek hazır"
"Tamam"
 Yerimden doğrulup dışarı çıktım. Elbetteki kedi de arkamdan geliyordu.
"Şu küçük pofuduğa da birşeyler var mı? Kendisi çok aç ve susamış"
"Tabi olmaz mı?" dedi Yavuz abi ve kediyi kucağına aldı. Mert yemeğe kalmayacağını söylemiş ve yolda bizden ayrılmıştı. Arda ve Yavuz abi kediyle ilgileniyordu. Ben ve Ufuk da sessizce yemek yiyorduk. Yemeği bitince ayağa kalktı.
"Çabuk ol ve yemeğini bitir. Çalışman gereken bir sürü büyü var" dedi ve gitti. Şaşkın şaşkın gittiği yere baktım. Burada da mı çalışacaktım? Yemeğimi bitirdim ve ayağa kalkıp etrafa bir göz gezdirdim. Ufuk ortalarda görünmüyordu. Yavuz abi,Arda ve kedide ateşin başında oturmuş haritayı inceliyorlardı. Kafamı kaldırıp havaya baktım. İkindi vaktine az kalmıştı. Biraz bekledim ama Ufuk gelmedi. Bende Yavuz abi ve Arda'nın yanuna gittim. Kediyi kucağıma aldım tüylerini okşayarak haritaya yaklaştım.
Bazı bölgeler işaretlenmişti.
"Bu ne haritası?"
"Ruhlar bölgesinin" dedi Arda.
"Vay be nerden buldunuz?"
"Mert verdi" dedi arkamdaki ses.  Arkamı dönünce Ufuğu gördüm.
"Gel" dedi hafif bir emir vererek.
"Nereye?" diye sordu Arda. Ufuk sabırsızca kımıldanıp kediyi kucağımdan aldı ve yere bıraktı.
"Ama Ufuk hava kararıcak"
"Olsun" dedi ve kolumdan tutup beni sürüklemeye başladı. Soru sorma sırası Yavuz abideydi.
"Nereye?"
 Ufuk arkasını döndü.
"Eğitime" dedi ve devam ettik.
  Beraber ormanın içinde düz bir alana geldik. Fazla büyük değildi ama yinede işimizi görürdü. Ağaçlar çok büyük ve sıkışık olduğu için güneş ışığının bir kısmı anca girebiliyordu. Bana döndü.
"Şimdi ilk başta sana güç büyüsünü göstericem. Böylece kaldıramadığın ağırlıkları bile kaldırabilirsin. Sonra da kalkan büyüsünü göstericem. Böylece herhangi birşeye karşı korunabilirsin"
 Başımı olumlu bir şekilde salladım. Ayağını iki yana açtı ve ellerini yumruk yaptı.
"Kendini güçlü hissetmelisin. Ben güçlüyüm diceksin ve olacağına inanacaksın yoksa olmaz. Benim yaptığımı yap şimdi."
 Onun gibi ellerimi yumruk yapıp ayaklarımı iki yana açtım.
"İlk yaptığında bedenine bir acı yayılır sonradan alışırsın" dedi ve yumruğunu yukarı kaldırı. Ufuğun etrafında hafif bir rüzgar toplandı ve saçları uçuşmaya başladı. Yukarı kaldırdığı yumruğunun etrafında mavi toz taneleri dönüyordu. Sonradan o mavi toz tanecikleri bütün bedenine yayıldı ve sona erdi.
"Şimdi güçlü mü oldun?"
 Bana bakarak sırıttı.
"Tabiki de göstermemi ister misin?"
"Olur mesela şu ağacı kaldırsana" dedim heyecanla.
"Ben başka bişey yapcam" dedi ve bana doğru koşup beni havaya kaldırdı.
"Ufuk napıyosun yhaa?"
"Dur daha sen bunu hak ettin. Şimdi görürsün"
 Ağzımı açtım ama bişey söyleyemeden beni döndürmeye başladı.
"Yaa tamam cezamı çektim" diye bağırdım. Ama durmadı devam etti. Midem allak bullak oldu.
"Kusucam galiba" dedim.
"Tamam" dedi ve beni yere indirdi.
"Ahh başım dönüyo" dedim ve ona baktım. Beni tam önüne indirmişti. Etraf düzelince onu karşımda gördüm. Ellerini belime sarmıştı ve bana sırıtıyordu. Biraz sonra ne yaptığının farkına vardı ve hemen geri çekildi.
"Bben sadece yere düşme diye seni tutmuştum" dedi yukarı bakarak. Az öncekini düşününce yüzüm kızardı. Gerçektende yüzü nerdeyse bana değicekti.
"Tamam şimdi dene bakalım"
 Elimi korkça yukarı kaldırdım. Hiç birşey olmadı. Çok bozulmuştum.
"Sana dediğim gibi önce kendini güçlü hissetmelisin. Şimdi kalkana geçelim bunu kolay bir şekilde öğenirsin zaten bit söz söylemen gerekiyo. Beni izle"
 Yan durdu ve dizlerinde biri kırıp öbürünü uzattı. Elini çenesinin biraz altına yerleştirdi.
"Şöyle söyliceksin Kasana" dedi ve elini hafif salladı. Bir anda etrafında su yeşili bir bariyer oluştu.
"Bunu başkalarında gönderebilirsin" dedi ve bariyerde bir ekran belirdi. Ufuk bariyere beni işaret edince benim etrafımda da bir bariyer oluştu. Ellerimi heyecanla çırptım.
"Bende denicem" dedim. Ufuk eliyle bariyeri kesince etrafında kayboldu. Bende aynısını yaptım.
"Sıra senin" dedi. Az önce onun durduğu gibi yaptım ve kasana dedim. Benim etrafımda da mor bir bariyer oluştu. Bariyerde bir ekran belirince Ufuğu işaret ettim. Bariyer Ufuğun etrafında oluştu. Ben kendi bariyerimi yok ettim. Ama Ufuk yapamadı. Onunkinide yok ettim.
"Unutmuşum sen safkan olduğun için ben seninkini kıramam"
 Gülümsedim.
"Eh bu kadar yeter bugün için" dedi havaya bakarak. Hava kararmıştı. Birlikte geldiğimiz yerden geri döndük.
 Hep birlikte yemek yedik ve yattık. Yarın aramalara devam edicektik.
 Sabah herkesden önce kalktım ve kahvaltıyı hazırladım. Tabi bizim kedide uyanmış etrafda geziniyodu. Ruhlar bölgesine baktım. O çocuk hala oradaydı.
"Vay erkencisin" dedi Arda. Ona dönüp gülümsedim.
"Sen ne zaman kalktın?"
"Az önce bu afacan benim yanağımı yalıyordu." dedi kediyi göstererek. O ara bende domates doğruyordum. Yanıma geldi ve elini omzuma koydu.
"Sen ne yapıyorsun?" dedi. Ona dönseydim bana çok yakın olacaktı.
"Kahvaltı hazırlıyordum hergün siz mi hazırlayacaksınız"
"Arda" dedi arkadan bir ses. Tahmin edin kim bu. Tabiki Ufuk. Gelip elini Arda'nın omzuna koydu ve benden çekti.
"Hadi gidip yakacak birşeyler bulalım"
"Tamam" dedi ve ikiside gitti. Bunların derdi neydi acaba?
  Yavuz abide kalkınca kahvaltı yapıp dağıldık. Yolda Mert bizi karşıladı. Beraber bölgede sessizce dolaşmaya başladık.
"Şimdi öyle bir yere gidicez ki orada görünme ihtimalimiz var. Kesinlikle ses çıkarmamalıyız" dedi Mert. İlerleyince tüm yıkık evlerin içinde bir tane sağlam ve boyalı çok güzel bir ev gördük. Sanırım bu eve giricektik. Çok güzel ve yeşil bir bahçeden geçtik ve mutfak kapısına vardık. Mert kapıyı yavaşça ittirdi ve içeri girdik. İçimde tuhaf bir duygu oluştu birden. İç güdülerim yukarıya çıkmam gerektiğini söylüyordu. Transa geçmiş gibi merdivenlere doğru ilerledim. Arkadan Mert ve Ufuğun "sessiz ol, yavaş ol,nereye gidiyorsun?" seslerini duyuyordum. Yukarı koridora gittim ve tam ortadaki beyaz kapıya baktım. Oraya gitmem gerektiğini hisettim. Arkadan Ufuk ve Mert beni takip ediyordu. Odaya girdim ve işte tam karşımda siyah beyaz bir oda vardı. O gördüğüm odaydı. Tamamıyla iç güdülerime göre hareket ediyordum. Ellerimi birbirine birleştirdim. Hafif rüzgar saçlarımı uçuşturuyor, yüzümü kaplıyordu. Bitince gözlerimi açtım ve yere baktım. O farklı tahta kaplama orada duruyordu. Arkadan Ufuk ve Arda içeri girdi. O sırada parkeyi açtım ve işte orada yüzük kutusu duruyordu. Onu aldığım sırada odada bir ses yankılandı. İnce bir kız sesiydi.
"Napıyorsun sen?"
Üçümüzde kapıya baktık. Kapıda saçları düz ve küt kesilmiş, bir saç bandı takmış , kısa kollu bir elbise giymiş, 14-15 yaşlarında bir kız duruyordu.
"Bizi görebiliyor" dedim hayretle.
"Demiştim zaten" dedi Mert.
"Size ne yapıyorsunuz diye sordum " dedi ruh kız.
"Bize ait olanı alıyoruz" dedi Ufuk. Sert bir şekilde bakıyordu.
"Vay canına bu aralar buraya safkan ve melez büyücüler çok gelmeye başladı." dedi alayla.
"Bize ait olanı aldıktan sonra rahatsız etmeden gideriz" diye devam etti Ufuk.
"Ama ben izin vermem" dedi kız sırıtarak.
"Senden izin alan olmadı zaten" dedi Ufuk ve ellerine yıldırım eteşini yaydı. Aynısını da kız yapınca şaşkınlıkla ağzım açık kaldı. Mert bana fısıldayarak:
"O safkan bir büyücünün ruhu" dedi. Herşeyi anlıyordum başımız dertdeydi. Tam Ufuk saldıracakken içeri o tatlı çocuk girdi.
"Anneme karışamazsın" dedi ellerini açıp ikisinin arasında durdu. Ayağa kalktım ve onun yanına gittim.
"Tatlım sen benim yanıma gel o bişey yapamaz zaten"
"Hayır" dedi. O sırada içeri bizim kedi de girdi. Noluyo be taksit taksit geliyolar bunlar. Çocuk ve kedi birbirlerine baktılar. Çocuk gülümsedi.
"Sonunda seni buldum" dedi. Kedide miyavladı. Dördümüz olan biteni şaşkınlıkla izliyorduk. Kedi ve çocuk birbirlerine koştular ve büyük bir ışık odayı sardı. Aradan o kızın sesi geliyordu.
"Noluyor be?"
 Işık bitince tam önümde sarı saçlı, 14-15 yaşlarında bir çocuk belirdi. Şaşkınlıkla ona bakıyordum. Bana döndü ve gülümsedi.
"Çünkü onu ben koricam" dedi. İnsan olmuştu.
"Lanet olsun sen ölmedin mi?" dedi kız.
"Hayır Lara sadece senin salaklığın yüzünden biraz zaman kaybettim o kadar" dedi sırıtarak. Kızın yüzü sinirden külden kırmızısı bir renk aldı. Ve ikisi birbirine saldırmaya başladı. Orada dikilmiş şaşkın şaşkın onlara bakıyordum.
"Anne siz gidin o bende" dedi kızı yere fırlatırken.
"Seni bırakamam"
"Şimdi gitmelisin biraz sonra diğer ruhlar buraya gelir" dedi.
"Çok geç" dedi kız yerden kalkarken ağzındaki kanı siliyordu.
 O anda aşağıdan büyük bir gürültü duyuldu. Sonra pencerelere kırıldı ve odaya bir ruh girdi. Ellerime yıldırım ateşini sardım ve kavgaya hazırlandım. Çok fazla ruh vardı ve  görünmezliğimiz yok olmuştu. Üçümüz sırt sırta verdi ve savaşmaya başladık. Etraf bir anda karmaşaya dönmüştü. Bir yandan ardı kesilmeyen ruhlar diğer yandan odanın küçüklüğü. Ama yüzükler cebimde duruyordu. Onlar için bu kadar zahmete girmiştik. Bir an Ufukla göz göze geldim. Arkasından pençeli bir ruh yaklaşıyordu. Ona bağırdım işaret ettim ama duymadı. Diğer ruhlarda önümü kapatınca onları yumrukladım ve ona ulaşmaya çalıştım. Ama çok geçti. Herşey çok hızlı olmuştu. Ruh zikzak çize çize ona yaklaştı ve pençesini ona geçirdi. O kadar kötüydü ki pençelerinin bir kısmı diğer taraftan çıktı. Yerimde kalakaldım. Dövüş durmuş herkes o tarafa bakıyordu. Hemen ruhları yardım ve onun yanına gittim.
"Ufuk nolur cevap ver " Ses yoktu.
"Ufuk" diye haykırdım ve boynumu eydim. Bu yanlarına kalmayacaktı. Gözlerimi açtığımda tüm ruhların bana korkuyla baktığını gördüm. Bu iyi bişeydi. Ama ilk başta Ufuğu buradan çıkarmalıydım. Burada hapsolmamalıydı. Kendimi güçlü hissediyordum güçlü olmak istiyordum böylece onu kaldırabilirdim. Ayaklarımı iki yana açtım ve yumruğumu kaldırdım. İşe yarıyordu. Sonra kalkan büyüsü yaptım ve Ufuğu sırtıma aldım. Kalkanı Mert ve çocuğa gönderdim. Üçümüz evden koşarak çıktık. Acilen bölgeden çıkmalıydık. Ufuk ölmicekti en azından burada değil. Ama geri dönüp intikamımı alıcaktım. Sonunda bölgenin bariyer kısmına geldik. Mert bizi çıkardı. En yakın çıkış noktası ormandaydı. Bu yüzden çıtığımızda ormandaydık. Ufuğu yere indirip nefes alıp almadığına baktım. Hala yaşıyordu ama nabzı çok zayıftı ve kan kaybetmişti. Elimle onu iyleştirmeye çalıştım ama olmadı. Çok derindi.
"Onu kurtarmanın bir yolu var" dedi çocuk yanıma eğilerek. Kafamı hızla kaldırdım.
"Hemen söyle"
"Riskli ama"
"Boşver"
"Tamam" dedi hüzünle ve elini yerde gezdirmeye başladı. Ben ve Ufuğun etrafında bir daire çizdi ve daireyi zikzaklarla dörde ayırdı.
"Anne onu tam ortaya koy"
Ufuğu kaldırdım ve tüm çizgilerin birkeltiği yere koydum. Gözlerimden hala yaşlar süzülüyordu. Çocuk yanıma geldi.
"Anne ona yaşam enerjinin bir kısmını vericeksin böylece kurtulabilir ama sen ölebilirsin gerçektenden yapmak istiyor musun?"
 Biraz düşündüm yapıcaktım. Onun ölmesine kesinlikle izin veremezdim.
"Tamam" Yüzünü eğdi. Ağlıyordu. Bana sarıldı.
"Söz veriyorum seni kurtarıcam"
 Bende ağlıyordum. Ama acele etmezsek Ufuk ölücekti.
"Ne yapmam gerekiyor?"
"Sadece yaşam enerjini vermek istediğini söyle ve elini yaranın üstüne koy"
"Tamam" dedim. Ufuğu yan çevirip sırıtna elimi koydum. Çocuk geri çekilmişti.
"Yaşam enerjimi vermek istiyorum" dedim bağırarak.
"Ne kadarını?" diye bir ses yankılandı.
"Ne kadar gerekiyorsa"
 Bir anda çizilen çizgiler sarı ışık yaymaya başladı. Sonra benim üzerimden bir zikzak çizildi ve parladı. O anda çok büyük bir acı hissettim. Zikzakdan Ufuğa sarı toz taneleri gidiyordu. Çok acıyordu. En sonunda dayanamayıp acı içinde bağırdım. Omuzlarıma kadar elbisemin kolları yırtıldı ve kollarımda çizikler oluştu. Ben bağırdıkça çizgiler büyüyüp kan akıttı. Çok acıyordu sanki bir organımı uyulturmadan çıkarıyor gibi birşeydi. Gözlerimi kapatıp açtım ve bir sıvı gözlerimden döküldü. Yaş olduğunu zannettim ama elimi üstünde gezdirince onun da kan olduğunu fark ettim. En sonunda geri fırladım ve ağzımdan kan çıktı. Yere düştüm. Heryerim acıyordu. Gözlerimi zorlukla açtım. Ufukğun yüzü önümdeydi. Yavaşça gözlerini açtı. Ona gülümsedim. Ama o dehşet içindeydi. Sonrası karanlık.

Son Büyücü(Tamirde :D)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora