Şeytan'ın Boynuzu

2K 121 4
                                    

Eris koyu kahverengi, dalgalı saçlarını eliyle arkasına attıktan sonra küçüğün uzattığı pembe rengindeki çiçek kokulu evimizin geleneksel çayını yüzünde o alışık olduğum gülümseme ile aldı. Anne ve babası benim anne ve babamla salondaki krem rengindeki koltuklara oturmuş koyu bir sohbete dalmışken, abisi Altair abim Arya ile yemek masasında kart oynu oynuyordu. Küçük bir kardeşi olsa Alya ile oynardı ama yoktu. Bu da Alya'nın her zaman olduğu gibi Eris ile benim konuşmamıza aramıza oturarak ortak olmasının nedenlerinden biriydi.

Alya'nın sürekli aramıza oturmasının diğer bir nedeni ise Eris ile benim sevgili olduğumu düşünmesi ve büyüyünce de benimle evlenmek istediği için Eris'i bir düşman olarak görmesiydi. Yine de Eris'i aşırı severdi. Sadece onun benimle yakınlaşmasına engel olmaya çalışıyordu küçük. Eris ise bu duruma sadece gülüyordu. Zaten onun bir sevgilisi vardı. Hatta bir keresinde Eris bunu Alya'ya söylemişti ama Alya gözlerini devirip 'Yalan söyleyerek bir yere varamazsın! O benim kocam! Bunu aklına sok Eris abla!' demişti. Ve Eris tabiki de bunun 1 hafta boyunca dalgasını geçmişti. Yanıma yaklaşan kızlara o evli demiş, kızların şaşkınlığını veya üzüntüsünü görüp kahkalarla gülmüştü. Aralarında hâlâ beni evli zannedenler bile vardı.

Eris'i küçüklüğünden beri tanıdığımdan hangi tarafı seçeceğini de adım gibi biliyordum. En kötü, en korkunç aynı zamanda en özgür olan tarafı seçecekti. Ve bende bu yüzden çoktan onun düşmanı olan tarafı 13 seçeneğim arasından elemiştim. Düşman olmak bir daha görüşemeyeceğimiz ve her karşılaştığımızda birbirimizi öldürmeye çabalacağımız anlamına geliyordu. Eğer belirli bir savaşın içerisine girmezsek de tarafa ihanetten öldürülüyorduk. Bu yüzden de abim sürekli bana tarafını seçmeden yakın dostlar edinme derdi. Ama edinmiştim. Hem de fazlasıyla.

Eris'in babası şehir merkezindeki kütüphanenin bir çalışanıydı. Küçükken babasının yanına gider, orada kitap okurdu. Kütüphanedeki tüm kitapları resmen yalayıp yutmuştu. Bu yüzden iki gün önce adı Daren olan bir kızıl kafanın kulağıma çıtlattığı 'farklı' mevzusu hakkında bilgi edinmek için Eris'i evime çağırmıştım ki uzun zamandır bize misafirliğe gelmediklerini hatırlayan ailesi de Eris'in peşine takılmıştı. Neden Daren'le direk konuşmadığıma gelirsek, numarası bende yoktu. Var demişti ama yoktu işte. Büyük ihtimalle benim gibi anormal biriyle tekrar görüşmek istemediği için böyle bir yalan atmıştı ortaya. Bu oldukça rahatsız ediciydi. Ve sinir bozucu. Bu yüzden de aklıma gelen ilk şeyi yaparak, Eris'i aramıştım.

Daha iki dakika önce Alya'nın getirdiği çayı hızla bitirip bardağımı küçüğe uzattım. "Çay bitti." diye karşılık verdiğinde "Yenisini yap. Hemen." dedim emreder bir ses tonunda. Küçük Eris'e tehditkar bir bakış atıp elimden bardağı kaptığı gibi koltuktan kalkarak mutfağa doğru yöneldi. Onun mutafağa girişini izledikten sonra Eris'e döndüm, meraklı gözlerle bana bakıyordu.

"Ne için çağırmıştın?" dedi o meraktan parıldayan gözleriyle. Koltukta geriye yaslanıp "Farklılar hakkında bir bildiğin var mı?" diye sordum. Eris sorum üzerine elini çenesine götürüp kaşıdı ve düşünür bir hal aldı.. Yaklaşık bir dakika boyunca ikimizden de çıt çıkmadı. Sonunda Eris dudaklarını araladı ve oldukça çocuksu bir tonda "Bir oyun olabilir mi?" dedi. Ardından da "Farklıları bulmaca?" dedi soru soran bir tonda.

XoXoXoXoXoX

Kırmızı ışıklandırmalı genelde sevgililerin geldiği şehir merkezinin bir arka sokağındaki kafeye adımımı atmamla nerden çıktığını bile bilmediğim Anastasia, üzerime atlayarak yanaklarımı koparırcasına öptü. Sarı düz saçları, yeşil gözleri ve o pembe dolgun dudaklarıyla, eskiden sınıf arkadaşım olan bu kız tabiki de erkeklerin gözdesiydi ama onun gözdesi her nasıl olduysa bendim.

MutasyonWhere stories live. Discover now