You really get on my nerves Wang

794 79 8
                                    

Kelime sayısı: 601

~○~○~○~○~○~○~○~

Annesi sabah Jackson'ın baş ucuna yarın restorantın kapalı olacağını ve kendini affettirme yemeğinin bir gün sonraya alındığını söyleyen bir not bıraktı. Jackson biraz geilmişti. Mark ona hala kızgındı ve dünkü halini hatırladıkça tüyleri diken diken oluyordu. Giyinip okula gitti. Her zaman birlikte oturdukları yere oturdu. Mark sınıfa gelmemişti. Jackson bütün ders oflayıp durdu. Tanrım... diye düşündü. Mark kendini basketbolla meşgul ediyor olmalı. Ders bittiğinde spor salonuna indi. İşte oradaydı. Kapıyı arkasından seslice kapadı ve Mark'a havlusunu attı. Mark havluyu havada yakaladı ve terini sildi. Sonra dönüp oynamaya devam etti. Jackson kendi kendine mırıldandı. "İşte başlıyoruz..." Sonra Mark'a seslendi. "Neden derse gelmedin?" Mark tek kaşını kaldırdı. "Neden soruyorsun?" "Mark...bana sinirli olduğun için derslerini kaçı-" Mark başını sağa sola sallayıp sektirdiği topu tuttu. "Seninle bir alakası yok. Dersimi kaçıracağım kadar değerli bir insan değilsin." Jackson kalbinin acıdığını hissetti. Bilerek yapıyordu. Ona kendi söylediği şeyleri söylüyordu. "Mark..." "Jackson önemli bir şey söylemeyeceksen kapa çeneni. Özür dilemeye falan da kalkma." Mark tekrar topu sektirmeye başladı. "Devam edebilir miyim?" Jackson yavaşça başını salladı. "T-tabi ki seni rahatsız ettiğim için özür dilerim." Yavaşça spor salonundan çıktı ve sınıfa geri dönüp çantasını aldı. Zaten başka dersi yoktu. İşe gidip yine bir saat boyunca sessiz oturmak için can atıyordu. Gerçekten can atıyordu. İnanması güçtü ama Jackson ilk defa sessizliği, neşeli ve yüksek sesli bir ortama tercih ediyordu. Jinyoung'un evinin önüne geldiğinde kapıyı çaldı. Kapıyı her zamanki kadının açmasını bekliyordu. Bunun yerine o tanıdık ve sinir bozucu sesi duyunca afalladı ve kafasını kaldırdı. "Yugyeom?" Yugyeom güldü. "Hey Jackson! Jinyoung bana burada çalıştığını söylememişti..." O bir şey söylüyor mu ki? diye düşünmeden edemedi Jackson. "Zaten başlayalı iki gün falan oluyor...sen?" Yugyeom gülümsedi. "Ben, Jinyoung'un en iyi arkadaşıyım şapşal!" Ahh hayır. Hayır bu bir rüya olmalı lütfen biri beni tokatlasın. Jackson yavaşça başını salladı. Jinyoung onun gelmesini yine umursamamıştı. Önündeki kağıda bir şeyler karalayıp Yugyeom'a veriyor. O da okuyup sessizce cevap veriyordu. Demek ki Jinyoung böyle diyaloglar seviyordu. Bir süre konuştular Jackson ise her şeyi izledi. Yeni bir şeyler öğrenmek. Onunla daha iyi ilgilenebilmek için inceledi. Yugyeom çalan telefonuyla ayağa kalktı ve odadan çıktı. Birkaç dakika sonra geri döndü ve annesinin ona biraz kızgın olduğunu ve eve gitmesi gerektiğini söyledi. Jinyoung'un yazdığı uzun notun bitmesni bekledi. Notu okuyup kıkırdadı ve Jinyoung'a sarılıp yanağını öptü. Jinyoung gülümsedi. Jackson'ın kalp atışları aniden hızlandı. Jinyoung'un kıvrılmış dudaklarına bakıp kesik bir nefes aldı. Jackson kafasını sağa sola salladı ve oturmaya devam etti. Sessizce oturuyordu. Tam da Jinyoung'un seveceği gibi. Sonra kafasına bir şeyin çarptığını hissetti. Yere baktığında top haline getirilmiş bir kağıt parçası görünce kafasını kaldırıp Jinyoung'a baktı. Çocuğunn onu izlediğini görünce gözlerini onunkilerden çekemedi. Bir süre sonra sonunda gözlerini ayırabildiğinde yerdeki kağıt parçasını alıp açtı. Tatlı bir karşılama, içen bir merhaba bkeliyordu ama aradıklarının yerine soğuk ve sinir bozucu olduğunu vurgulayan bir mesaj yazıyordu. "Cidden sinirimi bozuyorsun Wang." Jackson gülümsemeden edemedi. Onu sinir etmesi hoşuna gitmişti. Bir şekilde onu fark etmesi Jackson'ın artık görünmez olmadığı anlamına geliyordu. Gülümseyerek başına kaldırdı ve Jinyoung'un somurtan suratını inceledi. Tek kelime etmedi. Jinyoung onun itiraz edip bağırıp çağıracağını tahmin etmişti. Tek kaşını kaldırdı. Ne bakıyorsun dememek icon zor duruyor gibiydi. Jackson'ın gülümsemesi büyüdü. Kağıdı düzgünce katlayıp cebine koydu ve ayağa kalkıp gerindi. "Bir saat doldu. Yarın görüşürüz Jinyoung." Jinyoung göz devirdi ve Jackson yine güldü. Çantasını omzuna attı ve evden çıktı. Kendi evine yavaş yavaş ve neşeli bir şekilde gitti. Mark onu affedecek, Park Jinyoung konuşacak, herkes mutlu olacaktı. Eve girdi ve sessizce kapıyı kapadı. Annesinin kırmızı rujunu sürüp dudaklarını uyuyan annesinin yanağına bastırdı ve kıkırdayıp odadan çıktı. Banyoya gitti ve duş alıp yatağına uzandı. Yarın Mark'a gidecek, kendini affettirecekti. Kendi kendine gülüp gözlerini kapadı. Her şey iyi olacaktı.

muteWhere stories live. Discover now