Jungkook, Jimin'in yanına beklediğinden daha çabuk ulaşmıştı. Sarışın olan söylediği gibi evinin yakınındaki marketin önünde duran masaya kurulmuş yaşlı gözleriyle gülümseyerek kendisine bakıyordu.
"Jimin..." Çocuğun yakınına gitmeden önce titrek bir nefes verdi.
"Hey." diye seslendi Jimin diğerine. Son kez gözlerini silip burnunu çekti ve yanında duran sandalyeye vurdu hafifçe. "Gelsene."
Jungkook Jimin'e itaat edip yanına oturduğunda çocuğun neyi olduğunu anlamak adına onu süzdü.
"Öyle bakma Jungkook, bir şeyim yok." Jimin güldü.
"Neden ağladın o zaman?" Jungkook üşüdüğü için ellerini kot ceketinin ceplerine soktu.
"Çünkü çok sevdiğim birini uzaklara göndermek zorunda kaldım." Jimin Yoongi'nin gidişini hatırlayınca tekrar hüzünlendi. Gerçekten onu daha şimdiden çok özlemişti.
"Ah, ben çok üzüldüm. Başın sağ olsun." Jungkook kafasını üzüntüyle salladı.
"N-ne diyorsun Jungkook ya? Ölmedi ki o, ne biçim bir laf bu?" Jimin zaten akmak için hazırlanmış bekleyen gözyaşlarını duyduğu bu sözler sayesinde özgür bırakmıştı. Oturduğu sandalyede küçük bir çocuk gibi tepinip ağlamaya başladı. "Ölmedi benim hyungum, aptal tavşan."
"B-ben, yani, sen öyle diyince, yani, uzaklara gitti falan... Jimin özür dilerim, ağlama lütfen." Jungkook panikle oturduğu sandalyeden kalkıp diğer çocuğun önünde çökmüştü.
"Ölmedi o, ölür mü hiç? Eğitimi var, o-onun için gitti. Niye öldürüyorsun sen benim abimi ya?" Jimin konuştukça daha çok ağlamaya başlıyor, bu da Jungkook'un daha çok paniklemesine sebep oluyordu.
"Yemin ederim ki yanlış anladım, çok özür dilerim. Gerçekten onu öldürmek istememiştim, yani öldüğünü ima etmek istememiştim. Kusura bakma, Jimin. Kötü bir niyetle söylemedim."
"Sus Jungkook, sus. Ben de ne güzel Tavşanım geliyor diye seviniyordum, kafam dağılır diyordum. Bir de senin yaptığına bak." Jimin'in konuşmasıyla Jungkook gülerek ellerini onun dizlerine yerleştirdi.
"Tavşanın sana kendisini nasıl affettirebilir acaba?" Jimin nefesini tuttu. Çünkü hemen önünde yere çökmüş, kocaman gözleriyle kendisine bakan çocuk, bir de ona dokunmaya başlamıştı.
"Git." Jimin, Jungkook kendisine soru sorar gibi bakınca konuşmayı unuttuğunu fark etti. "Yani markete git. Atıştırmalık bir şeyler al bana, ağlamaktan yorgun düştüm."
Jungkook kafasını eğip güldü. Jimin'in dizlerini pat patlayıp doğruldu. "Tamam, hemen dönerim." Arkalarında kalan markete ilerlemeye başladığında Jimin hemen elini kalbine koydu.
"Ya normal hızında atmaya başlarsın ya da patlayıp ikimizi de bitirirsin. Duydun mu beni? Düzgün at, ne bu maraton koşuyormuş gibi hallerin, neye heyecan yapıyorsun böyle?"
***
"...İşte o zamandan beri de beşimiz hiç ayrılmayız. Yoongi hyungu ikinci sefer yollamak zor bir şey benim için anlayacağın." Jimin bir yandan Jungkook'un kendisine aldığı keklerden birini yiyor, bir yandan da diğerine arkadaş grubu hakkında bilgi veriyordu. Jungkook kafasını salladı.
"Yine de böyle uzun zamandır hala bir arada oluşunuz çok güzel." Sarışın olan, hemen durumu toparlamaya karar verdi. Bir an Jungkook'un bu tarz şeylerle ilgili problemleri olduğunu unutmuştu. Bir de karşısına geçmiş yarım saattir arkadaşlarını ne kadar sevdiğini anlatıyordu çocuğa.
"Kaçışın yok Tavşan, seninle de böyle olacağız."
"Bu güzel olurdu." Jungkook masumca gülünce Jimin kafasını eğdi. Kalbinin yeniden hızlanmasını istemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Baby Steps [jikook/vhope]
FanfictionJeon Jungkook kimselere yenilmiyordu. Park Jimin ise küçük bir istisnaydı. *** 24.4.18 16.9.18