1 💉

26.1K 1.4K 666
                                    

"Yeni gelen çocuğu gördünüz mü? Kız gibi güzel, maşallah."

Hemşirelerin odasına girip çantamı dolaba bıraktığımda önlüğümü alıp üzerime geçirdim.

"Yeni hemşire mi gelmiş?" Soruma karşılık Selin hemen bana dönerek konuya atladı.

"Yok be, nerede bizde o şans. Dün yoğun bakımdan birisini getirdiler de, onu konuşuyoruz biz de."

Saçmalığına gözlerimi devirdiğimde aynadan bir daha kendime bakıp önlümü ve saçımı düzelttim. İşi gücü dedikodu olan gereksiz insanlara hemşirelik görevinin nasıl verildiğine çok şaşırıyordum.

"Siz de bir hasta hakkında böyle mi konuşuyorsunuz? Ayıp lan, günah."

Selin kahkaha atarak "Şimdi eğri oturalım doğru konuşalım, taş gibi çocuk. Ah bir de hasta olmasa, ayarlardım kendime." dediğinde bir kez daha gözlerimi devirdim. Midemi bulandırıyordu.

"Keşke millete değil de işine odaklansan."

Beni takmayarak omuzlarını silkip odadan çıktığında ben de peşinden gittim.

Her gün hastaneye gelmekten nefret ediyordum. İşimi seviyordum ama ortamın iğrençliğini ve iş arkadaşlarımın gereksiz davranışlarını midem kaldırmıyordu.

"Bugün neredeyiz?" diye sorduğumda Selin yine omuzlarını silkti.

"Daha baş hekimden görev listesi gelmedi. Yine kardiyolojiye gönderecekler bizi büyük ihtimalle."

Giriş katının koridorlarını biraz daha yürüdükten sonra aklıma gelen soruyla Selin'e döndüm.

"Sen nerede gördün ki o çocuğu?"

"Dün akşam nöbetteyken acilin hemşireleri yoktu, bizi çağırdılar. Normal odaya aldık ama bu gidişle yine yoğun bakıma gidecek gibi."

"Kardiyolojiye kaldırıldı demiştin, değil mi?"

Selin bana anlamayarak baktıktan sonra baş hekimin bizi aramasıyla konuşmamız yarım kaldı.

Kardiyolojiye çok nadiren genç hastalar yatardı çünkü kalp hastası gençleri ve çocukları diğer bölümlere göre daha boş olduğu için pediyatriye yatırırdık.

"Çok güzel." diye sinirle burnundan soludu Selin. "Bi onkolojimiz eksikti. Yine bütün gün hayvan gibi koştur dur."

"Ben seviyorum ya oradaki çocukları."

"Doktor adayı olsaydım ben de severdim, Meriç. Ama hayatının sonuna kadar hemşirelik yapacak olsan şimdi böyle konuşmazsın."

"Yine boş yapmaya başladın. Zaten hepsinin altını bana temizletiyorsun, bir de şikayetleniyorsun ya inanılmazsın."

"Neyse ne. En azından şu yeni gelen ateşli çocuğu görürüm."

"Ha?" derken duraksadım. Ne alakaydı şimdi?

"Çocuk ileri derecede kanser hastası, dememiş miydim?"

"Yok, seni daha çok tipi ilgilendirdiği için hiç bahsetmedin."

"Neyse ne." derken asansör onkoloji bölümünün katına varmıştı.

Elime kayıt kağıdını sıkıştırarak "408 numaralı odaya git, çocuğun yanındaki masada bilgileri var. Bu kağıdı doldur. Ben de geliyorum birazdan." dedikten sonra yanımdan uzaklaşan Selin'in arkasından gözlerimi devirerek odayı aramaya gittim.

Hastaneye geldiğimden beri çoğu zaman sadece ürolojiye gönderildiğim için buraların odalarını ve numaralarını bilmiyordum.

Uzun aramadan sonra 408 numaralı odaya girdiğimde içimde saçma bir heyecan vardı. Daha önce Selin olmadan hiç kayıt işlerini yapmamıştım ve bu ilk olacaktı.

Bakışlarımı kayıt belgesinden kaldırdığımda içimde bir şeylerin dağılmasına sebep olan manzarayla karşılaştım.

Kahverenginin açık tonları bana öyle bakıyordu ki, sanki bir şeyler bekliyoru ama aynı zamanda hayattan bütün beklentisini de kesmiş gibiydi.

Saçları özensizce dağılmıştı ve gözlerinin üstüne gelip kiprikkeriyle karışmıştı. Bu durumdan rahatsız olduğu belliydi ama elini kaldırıp saçını düzeltecek kadar güce sahip olmadığı fazlasıyla belliydi.

Üzerinde beyaz bir tişört vardı, hastane yoğun olduğu için hasta kiyafeti verecek kadar kimse uğraşmamıştı bile. Üzerinde pike vardı ve kollarını pikenin üzerine koymuştu.

Serumun takılı olduğu sağ elini açarak yanına uzatmıştı, sol eli ise karnının üzerindeydi. Kolları uzun ama incecikti.

O kadar zayıftı ki kemikleri her türlü belli oluyordu.

Bakışlarımı bilgilerinin yazdığı kağıda çevirdiğinde dikkatimi adı çekti.

Yılmaz Ege Sayer.

"Merhaba Yılmaz Ege, Meriç ben." derken elimi uzattım ama elimi sıkacak gücü olmadığını bildiğim için hafifce gülümseyerek elimle karnının üzerindeki elini sıvazladım.

"Ege." dedi kısık sesiyle. 21 yıllık hayatım boyunca ilk kez bir insanın sesindeki yorgunluk kalbime bu denli dokunmuştı. "Sadece Ege."

DOKTOR •bxb•Where stories live. Discover now