bileklerimden öpün bayım, son kez

138K 9.8K 40.6K
                                    

smyang- first love piano cover

...

Nefes alıyorum, nefes, nefesler kaçıyor benden ölüm kokulu dudaklarım yüzünden, omzumda bir sızı, canım mı sızlıyor yoksa omuzlandığım yükler mi, belli değil. Nefesleniyorum, nefesler benden kaçıyor, ölüm öpmüş dudaklarımdan ama sızı, omzumdaki o sızı büyüyor gittikçe.

"Vurulmuş!" diye çığlık atıyor biri ama kim, neye vurulmuş? Kim vurmuş, canı acımış mı vururken yoksa can mı acıtmış vuruşları, nefes almak zor, gözlerim sımsıkı kapalı fakat dilerdim ki açık olsun, omzumda sızlayan yüklere yeter diye bağırayım istiyorum, ölüm koksun kelimeler ve düşsün omzumdaki o sızı, o yükler. Nefesler kaçıyor benden, yakalarımdan tutan bir şeyler var, ölüm kokulu dudaklarım ve açamıyorum gözlerimi, kirpiklerim üzerinde oturan bir korku var, fark ediyorum ki, korku en ağır yük hem kirpiklere hem omuzlara. Omzum daha çok sızlayınca kendiliğinden aralanıyor dudaklarım ve bir haykırış kopuyor aralarından, ölüm kokulu, sanarsın ki ölümü çağırıyor yanına, iz bırakıyor dönüp beni bulabilsin diye.

"Asker uyan!" diye bağırıyor biri yüzümün önünde, kaşlarımı çatıyorum; uyumuyorum ki, demek istiyorum karşımdakine gözlerimi açabilirsem eğer, uykuda kim hissedermiş omuzlarının sızısını, saçmalık hepsi. "Kan kaybediyor, bilincini yitirmemesi lazım, Hoseok kendine getir O'nu ben yarasıyla ilgilenirken."

Bir kumaşın yırtılış sesini işitiyorum sonra ve omzumdan aşağı okşayan keskin bir soğuk tenimi çiziyor, çizdiği yolda sıcacık yoğun bir sıvının akışını hissetmemle ürperiyorum yerimde, gözlerim titreyerek açılıyor lakin çok bulanık gözbebeklerime oturan her bir görüntü. Kirpiklerimden sallanan korku yüzündendir diyorum, kirpiklerimden atlayan korkuları izliyorum fakat bakışlarımı hafif kaldırınca görüyorum onu, geceleri yakalarımı tutmadan uyuyamayacağımın habercisi, kabusum; ölüm, yakalarımdan tutmuş bakıyor bana, kimse görmüyor mu önümdeki bu ölümü, dudakları okşamış az önce dudaklarımı, kimse görmemiş mi, dudaklarım ölüm kokuyor.

Ölüm yakalarımdaki tutuşunu biraz daha sıkılaştırınca acı bir inleme daha düşüyor dudaklarımdan, "Dayan," diyor yanımdaki ses, kısık bakışlarımı o sese çevirdiğimde omzumla ilgilenen bir asker görüyorum, elleri titriyor. Kim olduğunu çıkarmaya çalışırken ölüm fısıldıyor başucumda, ellerine iyi bak, diyor, elleri titreyecek bir hafta daha. Anlayamıyorum, başımı sallıyorum iki yana ama yanımdaki askerin omzuma yaptığı baskı yüzünden ikinci bir haykırış kopuyor dudaklarımdan, "Acıyor," diye fısıldıyorum, "Canım acıyor, bırak beni."

Yakalarımı tutan ölüme mi demişim bunu, yoksa elleri titreye titreye yaramı temizlemeye çalışan askere mi demişim kendim bile farkında değilim, fakat asker duyuyor sesimi ölümden ziyade, "Dayan biraz daha," diyor, "Az kaldı, yaranı temizlersem göreceğim ne halde olduğunu." Başını kaldırıp önümde dizleri üzerine düşmüş ağlayan askere dönüyor, daha genç görünüyor bu ağlayan asker, henüz içindeki duyguları kontrol etmeyi bilemeyecek kadar tecrübesiz de. Savaş sırasında kimin ağladığı görülmüş, diye bağırmak istiyorum ama elimi kendi yanaklarıma götürmeye ben korkuyorum. "Hoseok bana Namjoon'u getirir misin?" diye soruyor yaramla ilgilenen asker, sesini sağlam tutmaya çalışsa da hissediyorum ruhundaki titremeyi, ellerini de saklayamıyor üstelik. "Kanaması durmuyor bir türlü, kampa dönmeye süresi yetmez. Namjoon'u getir bana."

Görüşüm iyiden iyiye netleşince yakalarımın ucundaki ölümün şeffaflaştığını görüyorum, Hoseok dediği çocuk giriyor bakış açıma, Hoseok başını sallarken parmaklarına kadar çekiştirdiği üniformasıyla gözlerini kuruluyor ve hızla kalkıyor ayağı, ellerini kulaklarına örtüyor ve etrafta uçuşan mermiler arasında koşarak uzaklaşıyor.

barış sigaraları, yoonminWo Geschichten leben. Entdecke jetzt