Night

151 9 0
                                    

Soğuk suyu yüzüme sıçratan küçük erkek kardeşime baktım. Sinsice bana gülüyordu ve bunun hesabını ödeyecekti. Beklemediği bir anda ensesinden tuttum ve kafasını açık musluğun altına ittim. Bütün saçları ıslanırken, kahkahamı daha fazla tutamadım ve büyük ses gürültüsünü dışarı verdim.

Kıvırcık kahverengi saçlarımı savurup banyodan çıkarken, düşündüğüm tek şey, annemin neden bir fahişe olduğuydu?

Artık saçımı toplamaktan genişlemiş lastiğe baktım ve daha sonra onu çöpe atmak üzere cebime sıkıştırdım. Skinny jeans giymenin tek kötü yanı, ceplerinin, bir poundun bile giremeyeceği kadar dar olmasıydı. Odama girmeden önce, tuvalete geri döndüm. "Sam, tatlım, yatma vakti." dediğimde ellerini kurulamayı bıraktı ve peşime takıldı.

Onun, yatak odasına girdikten sonra üzerindeki gömlek ile pantolonu çıkardım, turuncumsu saçlarını savurdu ve pijama altını giydi. Üstüne uzun kollu tişörtü giydikten sonra yatağa ilerledi. Örtüsünü kaldırdım ve oturmasını bekledim, ardından turuncu saçlarını karıştırıp yatırdım. "Iyi geceler tatlım, seni seviyorum." alnına öpücük kondurduktan sonra odasından çıktım ve ışığı söndürdüm.

Odama girmeden önce koridora çıktım ve mutfağa ilerledim. Evimiz küçüktü. Ama bize yetecek kadar yeri vardı. Sam ve benim babalarımızın bir olduğu konusu, beni -özellikle beni- şaşırtsa da yine de bu benzerliğimizi açıklamanın tek yoluydu. Belki turuncu saçlıydı ama gözlerimizin renginden başlamak üzere, yüzümüz tamamiyle benziyordu.

Kendime bir bardak çıkardım ve çeşmeyi açıp, suyun dolmasını bekledim. Ağzına kadar dolan bardağı dökmeden dudaklarıma yaklaştırmaya başladım ama ani bir ses ile hem çığlık attım, hemde bardağı yere düşürdüm. Telefonumdan Sara Bareilles'in Satellite Call şarkısı yükselmeye başladığında, gözlerimi camdan çektim. Kalp atışlarımı duyabiliyorum.

Telefonumu dar cebimden çıkardım. Ekranda bilinmeyen numara yazısını gördüğümde, çığlık adlı film serisinin gerçek olup olmayacağını düşünmeye başladım. Telefonun cevapla tuşuna bastım ve kulağıma götürdüm. "A-Alo?" dedim korktuğumu belli ederek, "Sesini duymak güzel," gözlerimi defalarca kırparak etrafta göz gezdirdim. "Ki-Kimsin?" dediğimde elimi saçıma götürüp, buklelerimi geriye ittim. "Ben Harry," bu kadar kolay olacağını düşünmemiştim. "Bana ne düşündüğünü söyle. Telefondan ne düşündüğünü okuyamam." dediğinde kaşlarımı çattım. "Dalga geçecek başka birini bul ahmak!" diye bağırdıktan sonra aramayı sonlandırmak üzere telefonu kulağımdan çektim. "Sakın kapatma tuşuna basma!" dediğini duydum fakat çoktan kapatmıştım bile.

Derin bir nefes aldıktan sonra yerdeki birkaç parça camı topladım. Içerden ses geldi, tekrar. Sam'i uyandırmış olmalıyım. Gözlerimi ovuşturdum ve odama ilerledim. Kapıyı açtım ve içeri girdim. Oda karanlıktı. Camı ne zaman açık bıraktığımı düşündükten sonra yavaşça ilerledim ve camın pervazına ellerimi yerleştirdim. Kafamı kaldırıp ay'a bakmaya başladığım sırada, "Sana telefonu kapatmaman gerektiğini söylemiştim. " dedi arkamdan gelen kalın, boğuk ve seksi ses. Bu telefondaki çocuktu, Harry.

Bütün vücudumun titremeye başladığını hissettiğim de, sertçe yutkundum. Acaba biraz ilerdeki, plastik ama gövdesi demir olan, gece lambasını kafasına mı geçirmeliyim diye düşündüm. "Benden daha hızlı olamazsın." dedi kesin bir dille. Konuşamıyordum, bas baya.

"Bana dön," dediğinde gözlerimi yumdum ve bugün ne kadar çok yorulduğumu anladım. "Pearl," dedi ve buz gibi elleriyle beni kollarımdan tutup, kendine çevirdi. Gözleri, bir ateş gibi kırmızıydı. Parlıyor ve sanki yanıp tekrar sönüyorlardı. Gözlerimiz birbirine kenetlenmişken, gözlerim dolgun kırmızı dudaklarına kaydı. Yavaş yavaş yüzünün her milimini incelemeye başladım. O da bana aynısını yapıyordu. Çok seksiydi. Sırıttı ve ben olması gerekenin, iki katı olan köpek dişlerine takıldım.

Killing Me SoftlyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin