7. Bölüm - İstisna

4.3K 120 22
                                    

Son sahneyi yazarken kendim yaşamış gibi çarpıntılar geçirdiğimi belirterek iyi okumalar dilerim! :D 

***

Uçağın ağır tekerlekleri havaalanı pistine sürtünce koşar adım dışarı atlamamak için tırnaklarımı koltuğun kenarlarına geçirdim. Nihayet kapılar açılıp önümdekileri itekleyerek kendimi dışarı attığımda bardaktan boşanırcasına yağmur saniyeler  içinde iliklerime kadar işledi. Uçağın merdivenleri önüne park edilmiş ambulans ve meraklı kalabalık çemberi iğrenti dolu bakışlarını üzerime dikmişlerdi, muhtemelen uçaktan görmek istedikleri vahşet manzarası değil de benim önce inmem onları sinirlendirmişti.

‘’Freya?’’

Wendy’nin dipten gelen boğuk sesiyle bağlantı kurmaya çalışırken güçlü parmaklar kolumu mengene gibi sıkarak konsantre olmamı engelledi.

‘’Neyin var senin?’’ dedi Cedric kaşlarını çatarak. Ambulansın mavi-kırmızı ışıkları öfkeyle gerilmiş çenesine ve yanaklarına vuruyordu. Yanından geçen sarı yağmurluklu ambulans görevlisi ona yanlışlıkla omuz atınca daha da sinirlenip beni kolumdan sürükleyerek kenara çekti ve uçağın devasa kanatlarını yağmura siper ederek ıslak saçlarını geriye attı.

‘’Ne işler çeviriyorsun bilmiyorum, Freya. Ama bu durumdan yeteri kadar sıkıldım.’’ İlk kez bana bağırıyordu ve zaten bin bir hissi aynı anda hissederek dağılmak üzere olan kalbim daha da kırılıyordu.

‘’Cedric…’’

‘’Freya, gözlerime bak ve bana kesinlikle yalan söyleme.’’ Sesi hızla yere çakılan yağmur damlalarına karışıp, sönüyordu.

Derin bir nefes aldım, bunu ona yapmaktan nefret ediyordum ama kaybedecek zamanım yoktu. Gözlerimi açıklama bekleyen kahverengi benekli gözlerine diktim, özür diler gibi bakıyordum ama bu onu sakinleştirmiyordu.

‘’Eşyalarımızı al ve eve git. Sana ulaşana kadar beni aramaya kalkışma.’’ Sözlerimi sonlandırmamla gözlerimden onun kirpiklerine uzanan çekim gücü zayıflayarak koptu ve sihrin etkisi altına girmiş olan Cedric’in alnı kırışarak yerini şaşkın bakışlara bıraktı.

‘’Sanırım gitmeliyim.’’ Dedi eliyle olanlara anlam vermeye çalışır gibi ensesini kaşıyıp. Onaylar gibi başımı sallarken duyduğum vicdan azabından dolayı ağlamama sebep olacak duyguyu bastırmak için dudaklarımı sıkıca kenetledim ve gözümden süzülen o tek damla yaşta havaalanı binasına koşarken yağmurla yıkanıp gitti.

‘’Wendy? Neredesin?’’ psişik bağlantıyı kurmak sandığımdan da uzun sürüyordu, çünkü uzun süredir kullanmadığımız sihirler genellikle şimdi olduğu gibi paslanırdı.

Çöp kutularının ve yük taşıma araçlarının bulunduğu tellerle çevrili kısımda çaresizce etrafı tararken karton kutularla dolu rutubetli koridora öyle hızlı çekildim ki neredeyse çığlık atıyordum.

Wendy tam anlamıyla perişan gözüküyordu. Patlamış kaşının kenarından süzülen kanlar turuncu saçlarının içinde kuruyup kalmıştı. Yanakları morluklar içindeydi ve iki büklüm şekilde tir tir titriyordu. Duvara yaslanıp dizlerini kırarak hırıltılı nefesler aldı.

‘’Tanrım, Wendy neler oldu böyle!’’ O kadar korkmuştum ki neredeyse yardım etmesi için birini çağıracaktım.

Öksürürken patlak dudaklarından sızan kanı elinin tersiyle ceketinin koluna sildi. Biri boğazını sıkıyor gibi hışırtılı bir sesle ‘’Tutun.’’ Diyebildi.

Yer ayağımın altından kayarken bu sefer bizi içine çeken girdap sayılamayacak kadar çok rengin karışımından oluşuyordu ve o kadar hızlı bir biçimde dönüyordu ki Wendy yaralı olduğu için gidiş süremiz uzadığından neredeyse bayılacaktım.

Caraphernelia: Cadıların Savaşı (Devam etmeyecek)Where stories live. Discover now