6.BÖLÜM• Acı ÖLÜM.

184 18 13
                                    

6.Bölüm geciktiği için özür dilerim.Hatırlatmak için 5.bölümün son 2 cümlesini yazarak başlayacağım. 7.bölümü 6.bölümün okuma sayısı 20 yi yorum sayısı  8 i(benim cevaplarım tabi ki de sayılmayacak) geçtikten sonra yayınlayacağım. Medyadaki müziği ben başlatın dediğimde başlatsanız iyi olur . Olivia'nın opal kolyesi de medyada .İyi okumalar...

Kırmızı ışık tüm ormanı kaplamış ve bayılmama sebep olmuştu. Bayılmadan önce küçük bir ses duymuştum"Meow!"

Uyandığımda bir çadırın içindeydim. Yoksa gördüklerimin hepsi rüya mıydı?Fakat her şey gerçek gibiydi ve bacaklarım ağrıdan ölüyordu. Mükemmel çorba kokusuyla çadırdan dışarı çıktım. Luc ,Alexandra ,Suzan ve 2 kız çorba içiyorlardı. Alexandra çorbasını bırakıp benimle ilgilendi "Uyandın mı ?" Olanları aklımın algılaması imkansız gibi geliyordu bana. O kırmızı ışık neydi ? Alexandra çığlık atmıştı şimdi nasıl bu kadar iyiydi? Saçma bir şey için mi yaralanmıştım? Kızlardan biri düşüncelerimden kurtulmama yardımcı oldu "Az kalsın haydutlar tarafından yakalanıyordunuz. Biz Treoy Ülkesi'nden sizi korumak göreviyle buraya geldik.Kırmızı ışığın sebebi ise seni bayılmam gerektiğiydi.Gel de çorbanı iç." Bana hayır diyemeyeceğim tek teklifi sunmuştu. Hemen oturup çorbamı içmeye başladım. Çorbamı bitirdikten sonra kızlara kendimi tanıtma gereği duydum "Ben Olivia" "Ben Elizabeth ve bu da Rebecca " Elizabeth mükemmel (bir o kadar da ürkütücü) mavi gözlere sahipti. Siyah beline inen saçlarının ucunda gözlerinin rengiyle aynı olan mavi boya vardı. Mavi boya olan kısımda saçı dalgalanıyordu. Yani tek kelimeyle mükemmeldi. Rebecca'nın ise yeşil gözleri , kahverengi saçları vardı. Omuz hizasındaki saçlarının dalgalı olması tatlılığına tatlılık katıyordu. 

Herkes çorbasını içtikten sonra Rebecca tabakları kaldırdı. Elizabeth ayaklandı "Alexandra ,Suzan  ve Rebecca benimle odun toplamaya gelmelisiniz.Ayrıca etrafta haydut var mı diye bakmalıyız.  1-2 gün burada kalacağız sonra sizi bir süreliğine ülkemize götürürüz. Olivia ve Luc dikkatli olun haydutlar buraya gelebilirler. " Başımla onayladım. Benim gücüm haydutlara yetmeyebilirdi ama Luc onları kolaylıkla haklayabilirdi.Keşke ben de haklayabilecek güçte olabilsem diye düşünmeye başladım.Hizmetçi olmak yerine gücümü geliştirmek istiyordum fakat bu şu zamanlar için çok zordu. Şimdi tek yapmam gereken burada beklemekti. Luc yanıma oturdu "Peşinde olanların Treoylar olduğunu sanıyordum fakat değilmiş.Kötü olan şu ki Haydutlar Treoylardan çok daha tehlikleli. Teknolojileri fazlasıyla ileride ve DNA'lar ile oynayıp ölümcül mutasyonlar yapıyorlar. Onları ancak opal kolyeyle yenebiliriz. " Opal kolye mi? Benim de opal kolyem vardı. Annem bana küçükken opal bir kolye vermişti.  Opal kolyem o kadar da güzel değildi fakat rengi ve parlaklığı tüm kolyeleri solluyordu. Aklımdaki soruyu Luc'a sorma kararı aldım "Benim kolyem gibi mi ?" "Evet Olivia.Senin kolyenden sadece 2 tane var" Eğer kolyem bu işe yarıyorsa bana bu kolyeyi veren annem de bu işe yaradığını biliyor olmalıydı. Fakat benim gumiho olduğumdan bile haberi yoktu. Anlaşılan bilmediğim şeyler vardı. Elimi haydutları yenmemize yarayacak opal kolyeye attım. Fakat elime hiçbçir şey gelmemişti. Elimle iyice aradım "Opal kolyem yok !" Luc'un teleşlandığını gözlerinden anlayabiliyordum. Zorla cümle kuruyordu "Koşarken mi düşürdün acaba ? Buraları aramaya başlasak iyi olur. Haydutların eline geçerse yandık! " Hemen çadırın etrafını aramaya başladık. Yemeğimizin çöplerinin atıldığı yeri bile aramayı düşünüyorduk. Aslında haydutlar önemli değildi. Önemli olan o kolyenin annemden hatıra olmasıydı. Ne işe yaradığını bir kenara atıp annem için arıyordum o kolyeyi. Çevremizde olan nehirlere bakma kararı alıp nehirlere göz gezdirdim. Yakınlardaki bir nehirde güçlü bir parıltı gördüm. Suzan ile sohbet ederken kolyemi düşürmüş olmalıydım . Kolyenin sürüklenip buraya gelmesi olasıydı. Nehirin derinliğini umursamadan kolyeme doğru koşmaya başladım. Nasıl olsa yüzme biliyordum . Arkamdan Luc'un sesini duymama rağmen koşmaya devam ettim. Kimse annemin hatırasıyla aramıza giremezdi. Belki de pikniğe kolyemi getirmek kötü bir karardı. Gerçi Greon Ülkesi'ne geri dönüp dönmeyeceğim bile kesin değilken değerli bir eşyamı nasıl arkamda bırakabilirdim ki ?Bunları düşünürken kolyeme ulaşmıştım, ya da ben öyle sanıyordum. Kolyemden eser yoktu!Sadece önümde küçük bir cam parçası duruyordu. Boşu boşuna mı ıslanmıştım yani ? Bacaklarımda bir çekilme kuvveti hissettim. Arkamı döndüğümde karşımda Luc duruyordu "Delirdin mi sen ? Arkandan boşuna mı bağırdım sanıyorsun?Kolyeni buldum. Fakat şimdi konuşacak vakit değil haydutlar geldi. Çadırı arıyorlar. Yüzerek nehrin karşısına geçmeliyiz.Böylelikle diğerlerine de ulaşabiliriz." İşte şimdi korkmaya başlamıştım.

 -Burada müziği başlatabilirsiniz-Hem hızlı hem de sessiz yüzmek kadar zor bir şey görmemiştim ben. Yaklaşık 10 dakika içinde kollarım ağrımaya başlamıştı ayrıca tir tir titriyordum. Haydutların görüş alanından çıkmıştık hala niye yüzüyorduk ki? Gerçi nehirin ortasında kamp kuracak halimiz yoktu.Durduğum yerde düşüncelere dalmışken beni ayıltan Luc oldu "Yoruldun mu ?" Aslında fazlasıyla yorulmuştum fakat bunu dile getirmek de bencillik olur diye düşünmüştüm "Biraz." Luc tek hamlede beni kucağına aldı. Refleks olarak söylenmeye başladım "Hey ,hey ,hey! Beni önüne gelen kucağına alamaz. Kimden izin aldın?!" Aslında ıslakken 'kimse' beni kucağına alamazdı.  Benim de kriterlerim var sonuçta. Luc bu sözüme kızmışa benziyordu "Ben de seni kucağıma almak için can atmıyorum herhalde . Sadece beni yavaşlatıyorsun." Sanki kendisi çok hızlıymış gibi konuşuyordu. Sözünü bitirdiği gibi nehrin diğer ucunda olmuştuk. Luc'un süper yetenekli olduğunu unutmuştum sanırım. Biraz yürüdükten sonra Alexandra ,Suzan,Elizabeth ve Rebecca ile karşılaştık. Ellerindeki poşetler odunlarla doluydu ve gözlerinden yoruldukları belli oluyordu. Alexandra geldiğimize şaşırmış gibiydi "N..neden geldi.." Luc Alexandra'nın sözünü kesti"Haydutlar kaldığımız yeri buldular.Sanırım kaçma vaktimiz geldi." Alexandra başıyla onayladı " Şuradan gidelim gizli bir yol buldum." Hepimiz Alexandra'nın peşinden koşmaya başladık. Fazla kalabalıktık ve dikkat çekiyorduk.Önümüze çıkan çalılıklar bacağımı kesiyordu fakat bacağımdaki ağrıları umursamamaya çalışıyordum. Üstümüzden siyah yırtıcı bir kuş geçti. Rebecca 'nın çığlığını duydum "Bizi buldular daha hızlı olmalıyız !" Luc cebinden kolyemi çıkardı "Bu sende kalırsa daha sağlıklı olur ben onları haklayabilirim." Luc tahmin ettiğimden daha çok düşünüyordu beni. Bundan sonra ona daha iyi davranmayı kafamın bir kenarına yazarak kolyemi boynuma taktım. Küçük bir geçiş borusunun önüne geçtik. Alexandra borudan geçerek "Çabuk geçelim arkamızdalar ." diye uyardı. Herkes geçtikten sonra Luc ile ben kaldık. Luc başıyla benim geçmemi işaret etti. "Sağ ol " derken gözümdeki göz yaşına engel olamadım. Gözümdeki yaşın sebebini bilmesem de küçük boruya hızlı bir şekilde geçtim.Fakat borunun kapağı kapandı.Arkadan Rebecca'nın sesini duydum "Yetişemedi." Haydutların sesini duyana kadar hiçbir şeyi anlayamamıştım "1'i gitti 4'ü kaldı" Hıçkırıklarımla Luc'un çığlığı birbirine karışmıştı. Ağlıyordum, hiç ağlamadığım kadar ağlıyordum.Aslında bu durumda Alexandra'ya moral vermem gerekti fakat göz yaşlarımdan hiçbir şeyi göremiyordum. Düşüncelerimden kurtulamıyordum. Oraya gidip tüm haydutları öldürmek istiyordum hem de canice.Onlar Luc'u öldürmüşlerdi.Luc'a neden bu kadar değer veriyordum ben de bilmiyordum fakat deliriyordum. Her şey kabus gibi gerçekleşiyordu. Çünkü LUC ÖLMÜŞTÜ...

GumihoWhere stories live. Discover now