Yanımda Yoksun

35 3 0
                                    

Dışarıda kar olmasa da soğuğu o kadar sertti ki gürül gürül yanan soba  bile ısıtamıyordu odayı. Sıcaklığınla saran kollarının arasında aralığın o ayazını hissetmiyordum ki. Rüzgar, meğer daha sonradan esecekmiş ayrılığımıza. İlk bahar, yaz şimdi ise sonbahar geldi hala içim titriyor, üşüyorum. Isınmıyorum. Isınamıyorum... Senin gibi saramadım ki yüreğimi. Kat kat örttüm. Yaz sıcağında alev alacak caddedelerde yalın ayak yürürken bile yanmadı tabanlarım... Buz gibi tenimden buhar çıktı, Isınamadım yine de. Öldüm mü ben? Soğuk; üşüten ne yağmur, ne kar ne de kış. Sensizlik; her gün biraz daha büyüyen bir kara delik. Günümü, gülüşümü, heyecanımı, anlık sevincimi, bir an tutunduğum şiirimi, dayanmak içim yazdığım onca paragrafı yutuyor hiç acımadan.

Beni öyle özledin ki kendine itiraf etmekten bile korkuyorsun. Evin içine ayrlığın hüznü rutubet gibi yapıştı kıyı köşe. Her yeri küf tuttu. Bensizlik hasta ediyor seni. Bir çare havalandırmak için açık bıraktığın pencerenden esen bir rüzgarla burnuna gelen kokum seni çileden çıkartıyor ve sen evi deterjana boğup alerjin nüksettikçe bana daha da öfkeleniyorsun.Oysa ben her yerdeyim. Balkona çıkıp başını sola çevirdiğinde uzaktan gelen salıncağın gıcırtısında, mutfakta, üç kişilik koltuğunun üstünden hiç kaldırmadığın yastığında, lavabondaki yeni serilmiş pembe çiçekli paspasında, kapının önünde. Arkasında... Peki ya sen? Sen orada mısın? Orada olup hala nasıl beni aramıyorsun? Beni soluksuzca öptüğün o duvarada mı gözün ilişmez oldu. Peki kapıdan çıkarken ayna da kendine de bakamadın. Bi baksan; beni saran kollarının arasında hayranlıkla izlerken bulmaktan mı korkuyorsun kendini? Beni her köşe de yaşıyorsun ama asla kabul etmiyorsun..

İyi ki Geçiyorsun Zaman!..

Ya Acının Derinime İşlediği Bir Anda Donsaydın! ..

Hz. Mevlana

Bir saat ne kadar birini hatırlatabilir ki demeyin. Zaman aleyhinize işlemişse, gözler hep o saate takılı kalıyorsa ve o saat hala yerinde aslılıysa sen beni akrebin attığı tam tur kadar bile unutamazsın. Akıp giden dakikalarda yelkovana asılı kalan gülüşlerim var benim. Beni her uğurlayışında yüzünde beraber geçirilen o büyülü anların mutluluğun altında gördüğüm hüzün ya bir daha gelmezse diye bağırıyordu oysa. O kadar korkuyordun ki bensizlikten. Gittim ve bir daha dönmedim. Yolumu kaybettim. Hafızam bana oyunlar oynadı. Önce kendimi bulamadım sonra da seni.

Bir ölü... Bedeni soğuk bir ceset. Evinde dolaşan bir hayalet ne kadar korkutabilir ki sen. Artık gözünde yokum.

Seni öyle özledim ki, her yer sen. Birinin gülüşüne yerleşip hiç aklımda yokken sızı veriyorsun zihnime. Günlük güneşlik bir hava da aniden gök gürültüsü şimşekler bardaktan boşalırcasına yağan yağmurla ben buradayım diye feryat edip göklere çevirtiyorsun başımı. Oysa seni unutmak için önce maviden ardından tüm renklerden yavaş yavaş vazgeçtim ben. Senden vazgeçtiğimi kendime anlatamadım. Yüreğimi sahillerde kıyıya vuran dalgalara boşalttım. Kanlı yaşlar akıttım. Sen yoktun. Beni benden daha iyi tanıyan sen, bu geçmeyen sancımın tek ilacının iki kelamına baktığını biliyordun. Beni sensizlikle cezalandırmak her zaman en keskin yöntemindi. Bu sefer bir fark var... Salya sümük seni arayan bir ben yok. Çünkü ben öldüm.

Çığlık( Eylül )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin