4.Bölüm - HIRSIZDIM

481 71 178
                                    

Medya: Ömer Karaoğlu - Köz (Açmayı unutmayın)

  Açlıktan gözü dönüp kapanan telefonumu şarja takabilmiştim nihayet. Korkuyordum da aslında açmaya. Kim bilir ne cevapsız aramalar ne mesajlar gelmişti. Belki de başım beladaydı... Açmasam mı diye düşünmedim de değil hani. Olan bitenden habersiz yaşamak mı daha az yorardı insanı yoksa neler döndüğüne dair bilinçli bir şekilde hareket etmek mi? Bilemiyordum... Bir bilinmezlik içinde kavrulup gitmeye doğru atıyordum adımlarımı bir bir...

  Ama ne olursa olsun bilmeliydim. Ardımda bıraktıklarımdan haber almalıydım. Özellikle de biriciğim olan teyzemden. Ayrı düştüğümüz şu günlerde ne durumdaydı merak ediyordum. Annem... Ah benim sol yanımı yaralayanım... Teyzemin yardım ettiğini öğrenirse eğer, ona asla gün yüzü göstermez... Bunu düşündükçe çılgına dönüyordum. Geri dönme düşüncesini bile getirtiyordu aklıma.

  Hayatıma ne amaçla girdiği belirsiz olan Yetkin'i ise hiç merak etmiyordum. Üstelik bir sülük gibi yapıştığı yakamı zor kurtarmışken elinden... Onun amacını anlayamayacak kadar kapalıydım aşk hayatına. Niyeti her ne olursa olsun, yeter ki benden uzak olsun...

Tüm bu düşünceleri beynimden silmek istercesine yatağa atmıştım kendimi. Uzandığım yatakta sırtımı rahatsız eden bir şey vardı. Önce yatak döşeğinin yünü topaklanmıştır düşüncesiyle umursamadım. Ancak aklım takıldıkça daha fazla rahatsız eder olmuştu. Sırtımı sağa sola doğru oynatıp durdum. Yok olmuyordu. Bu durum beni çileden çıkaracak bir hal almaya başlamıştı artık. En sevmediğim şeydi sırtıma bir şeylerin değmesi...

  Sinirden kaşınan sırtıma ulaşmaya çalışırken diğer elimle yatağı yokladım. Biraz daha dokunma şiddetimi arttırdım. Dokundukça elime gelen sertlik başka bir boyuta geçiyordu adeta. Yün olamazdı bu. Sanırım merakıma yenilip yatağı bozacaktım. Ve öyle de olmuştu. Ve işte ben, bir merakımın daha kurbanı olmuştum...

  Yatağın üzerindeki yorganla çarşafı katlayıp masanın üzerine aldım. Bunu yapmam ne kadar doğruydu bilemesem de beni esir alan iç sesimin kölesi gibi olmuştum. Oldukça ağır olan döşeği yerinden kıpırdatabilmek için epey efor sarf etmem gerekiyordu. Ama merak bu ya. Bir kayayı dahi kaldırtırdı insana.

Döşeği kaldırırken ki hissettiğim karın ağrısı inanılmazdı. İçimden bir şeyler kopmuştu sanki. Elimi bir saniyeliğine karnıma götürüp yüzümü buruşturdum. Bir döşek ile bu hale geldiysem ciddi ciddi doktora görünmem gerekiyordu. Bu ağrıların sebebini öğrenmekte geç kalmamalıydım.

Döşeği var gücümle kaldırmaya çalışırken, yatak mobilyasının o gıcırdayan sesi odanın içerisinde inleyip durdu. Nihayet ulaşmıştım rahatsız eden adı her ne ise o nesneye. Önce bir kaç kumaş parçası karşıladı beni. Büyük bir heyecanla yere fırlatarak o kumaşlardan da kurtuldum. Ortalığın fena halde dağılması, yeniden toplayacağımı düşündükce gözümü korkutmuştu.

Bir kutu muydu yani onca rahatsızlık veren şey?! Prize bağlı kablosuyla kahverengi bir kutu duruyordu yatağın tam ortasında. Ne amaçla buradaydı anlam verememiştim. Yatacağım yerin rahat olmaması nasılda çileden çıkarmıştı beni. Kutuyu açmakla açmamak arasında gidip geldi elim. Bu kadar dağınıklık sonucunda içinde ne olduğunu  görmemek de haksızlık olurdu yani.

Elime aldığım kutunun kapağını yavaşça kaldırırken, aniden sirene benzer bir ses yükseldi. O elimdeki küçümsediğim kutu, kalbimin hızla atmasına neden olmuştu. Sanırım bu kutu bir alarma bağlıydı. İşte şimdi hapı yutmuştum. Artık zamanı geriye sarmam da imkansızdı. Elim ayağıma dolanmış, ne yapacağımı bilemez bir halde şaşkınlıkla etrafıma bakındım.

Hırçınlığım Sana EmanetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin