Final

857 85 116
                                    

Bazen, hayatın size çok acımasızca davrandığını hissedebilirsiniz.

İstediğiniz üniversiteyi kazanamayabilirsiniz. Sınavlarınızdan beklediğiniz notları alamayabilirsiniz. Sevdiğiniz kişi sizi sevmeyebilir. Ailenizle aranız kötü olabilir. Maddi ve manevi açıdan çökmüş olabilirsiniz. Ama her ne olursa olsun, ilerlemeye devam etmek gerekir. Benim yaptığımın tam tersi gibi.

Hayatımın her yönden sona erdiğinin farkındaydım. Tuğra'yı almaya geldiklerinde, beni de yakalayacaklardı. Kaçsam, dışarısı çok tehlikeliydi. Yapabileceğim hiçbir şey kalmamıştı. Daha ileriye gidemezdim. Daha fazla saklanamazdım.

Elimde duran silaha baktım ve gülümsedim. "Yaptıklarımın cezasını çekmem gerek sanırım." diye fısıldadım gözyaşlarımı silerek.

Görkem'i yarıyolda bırakmak, onu o karanlık çukura daha fazla acıyla terk etmek yapacağım son kötülük olacaktı.

Derin bir nefes alarak gözlerimi kapattım ve silahı başıma dayadım. Duyduğum son ses kendi sesimdi.

"Geliyorum." dedim büyük bir gülümsemeyle. Artık kavuşabilirdik. Baştan beri cesaret edemediğim büyük buluşma, sonunda gerçekleşmek üzereydi.
...

Büyük bir boşlukta olacağımı düşünmüştüm. Veya kendimi alevler içinde bulup işkence göreceğimi.

Zen'le beraber kullandığımız, içinde bir yer yatağından başka hiçbir şey olmayan o büyük odada uyanmayı beklemiyordum. Ter içinde kalmıştım.

"Uyanman çok uzun sürdü." dedi başucumda duran Zen. "Endişelenmeye başlamıştım."

Korkuyla yüzüne baktım. "Rüya mıydı yani?"

"Ne rüya mıydı?"

"Sen... Buradasın. Hilal nerede? Yılan? Patron?"

"Ah..." Gülümsedi. "Hilal alt katta. Yılan ve Patron hala uyanamadılar."

Ona sımsıkı sarıldım. "Seni kaybettiğimi sandım. O kadar korkunç bir kabustu ki... Herkesi kaybetmiştim."

"Gri. Kabus görmedin ki."

Geri çekildim. "Nasıl yani? Kabus değilse..."

"Tatlım." Başımı okşadı. "Yıllar sonra uyanabildin. Artık daha güvenli bir yerdeyiz. Uyuşturucu yok. Kavgalar, bıçaklanmalar, kötü olan hiçbir şey yok. Burada kimse bize zarar veremez. Kimse bizi ayıramaz."

"Yoksa uyanmak dediğin..." Tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. "Ö..." Boğazım düğümlendi. 'Ölmek mi?' diyecektim. Ancak ölmek kelimesi ağzımdan çıkmıyor, her denediğimde canım daha da yanıyordu.

"Bu kelimeyi kullanamazsın." dedi anlayışlı bir şekilde bakarak. "Gel, aşağıya inelim. Aç mısın?"

"Susadım." dedim. "Hem, Hilal'i görmek istiyorum.

Mutfağa girdiğimizde Hilal ve Demir el ele tutuşuyorlardı. Beni gördüklerinde anında ayağa kalkıp yanıma geldiler ve sırayla sarıldılar.

"Sonunda uyanabildin!" dedi Hilal. Zen'i gösterdi. "Bu aptal yokluğunda hiç doğru düzgün yemek yemedi."

Sinirle Zen'e baktığımda yüzü kızardı. "Artık buradasın ama. Ellerinle yedirirsen yerim."

Gülümseyip yanağını sıktım.

"Bu arada. Çocuklar nerede?" dedim heyecanla.

"Hala uyanmadılar." dedi Demir.

"Yani ö..." Sevinçle başladığım cümlem, sanki biri boğazımı sıkıyormuş gibi hissetmemle yarım kaldı. Derin derin nefes aldım. "Buna alışamayacağım sanırım."

"Alışırsın." dedi Zen. "Nasıl olsa uzun bir süre buradayız. Çok uzun bir süre."

....

"Senden sonra çok garip biriyle tanıştım." dedi Görkem soğuk bir sesle. "İnanır mısın bilmem ama senden bile daha garipti."

Sıkıntıyla burnundan nefes vererek elindeki hortumu toprağın üzerinde gezdirdi. Toprak güzelce ıslandığında çeşmeye gidip suyu kapattı ve mezarın başına geri döndü.

"Kısa bir süre tanıdım onu ama, hissettiği şeyleri anlayabiliyordum. Her zaman her şey için kendini suçluyordu. Ama ona verdiğim isim tam ona göreydi. Tabii ismini verirken onu tanımadığım için o zamanlar bilmiyordum." Çatlayan sesi yüzünden susmak zorunda kaldı. Biraz daha konuşursa ağlayacağını biliyordu. Sevdiğinin önünde ağlamak istemiyordu. Emir'in Hikmet'in yanına gömülmesi sinirlerini bozmuştu. Yalnız kalamıyorlardı.

Kendine geldiğinde konuşmaya devam etti.

"Her zaman iyi biri olamazsın. O buna inanmıyordu. Hayatına girdiği insanların hayatını mahvettiğini düşündü hep. Tam tersine, hayatı kapkaranlık olan insanların hayatına cılız da olsa bir ışık kaynağı oluyordu." Elini ıslak toprağın üstüne koydu. "Ben de senin hayatında bir ışık kaynağı olmak istemiştim. Ama hayatını daha da kararttım. O kadar kararttım ki, seni sonsuz bir yalnızlığa sürükledim. Özür dilerim."

Güneş'in arkadaşını gördüğünde, sessizce akan gözyaşlarını silip ayağa kalktı.

"Selam." dedi yanına gittiği sarışın çocuğa elini uzatıp. Çocuk elini sıkmadı.

"Kimsin?" diye sordu.

"Evine zorla girip Güneş'i dövdüğün kişi."

"Güneş?" Biraz durdu. "Haa Gri'yi diyorsun. Adın neydi?"

"Görkem. Sen de..." Adı aklına gelmemişti.

"Yılan." Soğuk gözlerle Görkem'i süzdü. "Ne yapıyorsun burada?"

"Mezarlıkta mı? Ölen sevgilimi ziyarete gelmiştim. Sen?"

"Gri'yi ziyarete geldim."

"Pekii." dedi Görkem. "Görüşürüz o zaman."

"Umarım görüşmeyiz." dedi ve gitti Yılan.

.....

Gri, On Altı, Rüzgar veya Güneş. Adı bile olmayan bir çocuk, birbiriyle alakasız insanların hayatlarına bilmeden fazlasıyla etki etmişti.

Gri, Zen'in hayatına hem iyi hem kötü bir etki bırakmıştı. İçerisinde hem beyaz hem de siyahı barındırıyordu. Zen'in içine beyaz rengin verdiği huzuru yaymıştı. Sonrasında onu sonsuz bir siyaha terketmişti.

Rüzgar, Tuğra'nın hayatına ani bir şekilde girip, bir rüzgar gibi tüm hayatını dağıtıp çıkmıştı. O gittiğinde, Tuğra rüzgarda o kadar sürüklenmişti ki en son nerede bulunduğunu anlayamamıştı bile.

Güneş, Görkem'in karanlığına kısa bir süre de olsa ışık ve sıcaklık katmıştı. Sayesinde, gittiğinde bile o ışık biraz da olsa hayatında kalmıştı.

Artık, bir ismi olmadığı gibi kendisi de yoktu.

Aslında en başından beri var olmaması gereken bir çocuktu.

İstediğim gibi bir final olmadı ama idare edin lütfen wksbwksb

Başka hikayelerde görüşmek dileğiyle ♡♡

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Nov 02, 2018 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Sunshine Boy (boyxboy)Where stories live. Discover now