kırk beş

11.8K 1.1K 371
                                    

Dilara'm: Yavrum nerdesin? (08.31)

Dilara'm: Dejavu yaşıyorum gibi oldu.. (08.45)

Dilara'm: Devamsızlık hakkınız vardır umarım (09.08)

Dilara'm: Lan

Dilara'm: Savaş burda

Dilara'm: Onunlasın sanmıştım (09.45)

Dilara'm: E nerdesin o zaman amk (09.50)

Küfrederek gözlerimi araladım. İçeriden gelen tanıdık telefon melodisi hiç durmadan yükseliyor ve sonunda biraz olsun uyuyabilen beni uyandırmaya zorluyordu.

Kalkar kalkmaz midem kendini belli ettiğinde hemen yanda olan tuvalete koştum ve öğürmeye başladım. Midem boş olduğu için yine hiçbir şey gelmemişti ki bu durum geceden beri devam ediyordu.

Kendime gelip yüzüme soğuk su çarpmaya başladım. Aynaya bakınca kendimi daha önce hiç bu kadar kötü görmediğimi fark ettim.

Kan oturmuş gözlerim, ki gözüm mavi olduğu için çok daha korkunç duruyordu, şişmiş göz altlarım, solgun ve rengi kaçmış yüzüm ve tüm bunları birleştiren yorgun ifadem...

Nereden çıkmıştı bu hastalık, ardından yaşadığım bu duygu patlaması?

Telefon sesini tekrar duyduğumda aynada kendimi izlemeyi bırakıp tuvaletten ağır adımlarla çıktım. Annemlerin odasında geceyi geçirmiştim. Ne kadar ağladım, kustum ve üşüdüm kestiremiyordum. Ancak doğru düzgün uyuyamadığım kesindi.

Kendi odama girip yatağımın üzerinde duran telefonu aldığımda Dilara'dan gelen bir sürü mesajın yanında Savaş'ın aramaları vardı.

Saat 10'a geliyordu. Telefon ellerimin arasında tekrar titrediğinde ekranda yazan Marul yazısına baktım bir süre.

"Alo." En sonunda cevaplandırdığımda sesim düşündüğümden daha pürüzlü ve kısık çıkmıştı.

"Açtı işte ya, ne olay yaptınız."

Telefonun ucundan yükselen ses tam tahmin ettiğim gibi etrafında herkesin olduğunu gösteriyordu.

"Ver ver, bana ver telefonu." Uzaktan bir yerden gelen Dilara'nın kızgın sesini başka bir ses böldü. "Hayır, bana verir misin?" Savaş'ın sesi kızgının aksine endişeli gibiydi.

"Kimseye verme telefonu." dedim ben de hepsine karşılık. Daha sonra hafifçe, boğazımı temizlemek amacıyla öksürdüm.

"İyi misin sen?" Emir sesimin kötülüğünden sorma gereği duymuş olacak ki biraz endişeli bir şekilde sordu, derin bir nefes verdim.

"İyiyim yavrum, uyuyakalmışım." Ellerimle gözlerimi ovuşturdum ve daha fazla ayakta kalamayacağımı anladığımda yatağa oturdum. Yürürken bile hangi adımı atacağımı düşünecek kadar hasta olduğumu ve bunun beynimi etkilediğini söyleyemezdim.

"Lan o kadar aradık hiç mi duymuyorsun piç çocuğu?" Dilara'nın sesi net bir şekilde duyulduğunda sesli bir nefes verdim. Onu çekecek hâlde değildim. İnsan çekecek hâlde değildim hatta.

"Yavrularım," dedim konuşurken acıyan boğazımla yüzümü ekşitirken. "babanız hasta biraz, sonra konuşuruz." Bilerek böyle esprili konuşuyordum ki endileşelenmesinler, yoksa yanıma gelmeye falan kalkarlardı.

"N'oldu?" diye yükseldi Savaş'ın endişeli sesi. Sanırım hoparlördeydim.

"Boğazım ağrıyor biraz, üşütmüşüm sanırım. Yatacağım şimdi, sonra konuşalım mı?" Midem tekrar çalkanıyor gibi hissettim.

itiraf | bxbWhere stories live. Discover now