Genç adam karnına yediği sert yumrukla afallayarak geri çekildi. Kararan gözlerini kırpıştırarak kendine gelmeye çalıştı. Birkaç saniye süren kısa bir andan sonra bacaklarını açarak ayaklarının sağlam bir şekilde yere basmasını sağladı. Ellerini sıkıca yumruk yapıp savunma pozisyonu aldı. Karşısındaki adamın öfkeli bakışlarına fazlasıyla karşılık veriyordu. Kendisine doğru gelen ikinci yumruktan çevik bir hareketle kurtulup dirseğiyle adamın sırtına tüm gücüyle sert bir darbe indirdi. Önünde iki büklüm olan adama en sert darbeleriyle vurmaya devam ederken aynı zamanda bağırıyordu.
"Bunu yanına bırakmayacağımı biliyor olmalıydın seni şeytanın oğlu! Aptal cesaretinin bedelini ödeyeceksin. Seni elimden kim alacak şimdi? Geberteyim de seni dünya bir pislikten kurtulsun.''
Kendini kaybetmiş bir şekilde bağırırken rakibi altında nefes almaya çalışarak öksürüyordu. Ama Dylan görmüyor gibiydi, bir eliyle boğazını sıkıyor diğeriyle de yumruklarını indiriyordu. Fakat kısacık bir an çırpınan adamla göz göze geldiğinde eli ateşe değmiş gibi aceleyle onu serbest bırakıp savsak adımlarla ayağa kalktı. Bir anlık sinir kriziyle neredeyse onu öldürecekti. Bu düşünce tüm vücudunun ürpertiyle titremesine neden oldu. Onu öldüremezdi. Katil olamazdı. Bir canı alma yetkisine sahip değildi. Olmamalıydı da yaratıcı tanrı her kimse ona ait olmalıydı sadece. Yüzü gözü kan içinde kalan adama midesi bulanarak bakıp yumruklarını sıktı. Karşısındaki bir insan olamayacak kadar aşağılık biri olsa da tanrı rolünü oynayamazdı.
Dylan kafasını iki yana sallayarak yerde çırpınan adama son bir bakış atıp arkasını dönüp ondan uzaklaştı.
"Daha fazla senin gibi bir yaratığın kanıyla kirletemem ellerimi."***
Genç kadın havluyla ellerini kurulayıp derin bir iç çekerek elini beline koydu. Nihayet işlerini bitirmişti. Mutfaktan çıkıp kız kardeşine bakmak için uyuduğu odaya girdi.
Kapıyı açtığında Lina'nın hâlâ uyuyor olduğunu gördü. İçeri girip yanına yaklaştı. Kız kardeşinin birkaç gün içinde bu denli değişmiş hali onu çok üzüyordu. Yüzü yara bere içinde olmasının yanında, göz altlarında mor halkalar oluşmuştu. Yanakları içe göçmüş, elmacık kemikleri belirginleşmişti zayıflıktan. Birkaç gün içinde bambaşka bir fiziksel değişim geçirmişti.
Derin bir nefes alıp Lina'nın elinin üzerini hafifçe okşadı. Onu uyandırmak istemiyordu. Annesi tüm gece ayakta olduğunu söylemişti.Aişe onu uyandırmamak için dışarı çıktı. Salona geldiğinde içeri girmekte olan Zeyd ile karşılaştı. Gülümseyerek "Lina uyuyor Zeyd." Dedi.
Zeyd utangaç bir şekilde ensesini kaşıdı. İmalı bakışlar, imalı sözler kendisini utandırsa da kalbine söz geçiremiyordu. Lina'yı görmeden güne başladığında hiçbir işi yolunda gitmiyor, aklı tamamen onunla meşgul oluyordu. Acaba iyi miydi? Ağlıyor muydu? Yemek yemiş miydi? Gece uyuyabilmiş miydi? Gibi bir sürü soru aklında dolanıp duruyordu. Onu görse, sorularının cevaplarını alsa da değişen pek bir şey olduğu söylenemezdi. Çünkü eli kalbindeydi hep. Yine merak içindeydi. Ama en azından onu gördüğünde kalbine her şeyin yolunda olduğuna dair telkinler verebiliyordu. Lina artık buradaydı. Gözünden sakındığı kız gözünün önünde güvendeydi. Bir daha asla izin vermeyecekti böyle bir şeyin olmasına. Onu korumak için elinden gelenin fazlasını yapacaktı.
"Bugün durumu nasıl?"
"Annem tüm gece uyumadığını söyledi. Ne zaman onu kontrol etmek için odaya girse uyanık olduğunu görmüş."
Aişe üzgün bir şekilde başını eğip konuşmaya devam etti.
"Üç gün oldu Zeyd. Başına neler geldiğini bilmiyoruz, konuşmuyor. Çok korkuyorum.""Aişe sakin ol. Ona zaman vermeliyiz. Yaşadıkları kolay değil. Tam dört gün evinden uzaktaydı. Sakın üzerine gitmeyin. Umuyorum ki Mahmut amca, Lina'yı konuşması için zorlamıyor..."

YOU ARE READING
LİNA
Teen FictionLina arkasına dönüp baktığında onu bıraktığı yerde dizlerinin üzerine çökmüş, kendisine baktığını gördü. Aralarında bir hayli açılmış mesafeden dolayı yüzünü net göremese de toprağa bulandığını ve bakışlarındaki hayal kırıklığını seçebiliyordu. Kalb...