9

1K 71 1
                                    

"Merhaba."

Kapıyı açan Lale'ydi. Haberi alır almaz yanına gelmiş olmalıydı. Arkadaş dediğin böyle olurdu ve Ceren, kısa sürede böylesine sahip olabildiği için şanslıydı.

"Hoş geldiniz."

İçeri girerken İrem sesini duymuş ve hemen yanına koşmuştu. Annesinin ağlıyor olması onu korkutmuş olmalı ki medeti Deniz'in kollarında buldu. Deniz de ona istediğini verdi, sıkı sıkı sarıldı.

"Hey fıstık! Ne habersin?"

Kucağındaki çocukla salona girdiğinde Ceren sandalyede oturmuş, dirseklerini masaya dayamış ve önündeki kahveden tek yudum almadığı için yansımasını rahatlıkla görebildiği fincanın içine doğru dalmıştı.

Ona bakmamıştı. Haklıydı. Her seferinde Deniz, kendinden bekleneni yapıyor ve yanında olmuyordu. Artık şaşırmamayı öğrenmiş olan Ceren ise muhtemelen bu yüzden iki kat üzülüyor, daha fazla tedirgin oluyordu. Zor bir durumdu. Kaybetme korkusu zaten güç bela atlatılırken bir de can korkusu insanı fena sarsıyordu.

"Sinan dün hastanedeydi."

Lale verdiği bilginin Deniz'i şaşırtmadığını görünce gerisini getirmedi. Yavaşça az önce kalktığı ve Ceren'in çaprazına düşen sandalyeye oturdu.

Deniz İrem'i yere bıraktıktan sonra Ceren'in yanına geçti ve oturmadan önce saçlarına bir öpücük kondurdu. Bu sıcak davranışı, buz dağına kondurulmuş minik bir mum gibi hissettirdi. Ne kendine ne de karşısındakine faydası vardı.

Zaten Ceren de kendini çekerek, yeterince rahatsız olduğunu göstermiş, hemen yerinden kalkarak da aralarındaki mesafeyi olması gereken noktaya taşımıştı.

Aralarındaki bu soğukluğu fark eden Lale hemen toparlanarak ortamı terk etmek için hareketlendi.

"Gel İrem, markete gidip çikolata alalım."

Ceren dayandığı mutfak tezgâhından hızla ayrılarak Lale'ye seslendi.

"Hayır! Bu tehlikeli."

Lale İrem'i kucağına almıştı bile. İkisi konuşsun istiyordu.

"Sakin ol Ceren. Hemen binanın altında zaten. Yürümeyeceğiz bile."

Ceren ikisine yaklaşıp İrem'in saçlarını okşadı. Alnında bir öpücük kondurmak istese de İrem buna izin vermedi. Ondaki gerginlikten hoşlanmıyordu.

"Biraz havası değişir. Çocuk patlamak üzere."

Ceren'in baskısından sıyrılıp kapıya doğru hızla yürüdü, kararını değiştirmesine izin vermeden çıkmak istemişti anlaşılan.

Kapanma sesi gelir gelmez Ceren yine eski yerine döndü. Deniz'in bakışlarını üzerinde hissetse de ona bakmadan... Yok sayarak...

Tezgahta bir şeylerle uğraşırken asrın duyarsızı Deniz konuştu:

"Bu evden çıkmanız gerek."

Ses yok... Normalde en azından çemkirirdi.

"Emlakçıyla konuştum. Altı aylık kirayı da hallettim. Yarın gelip eşyaları götürecekler."

Haddinden fazla soğuk ve bir o kadar yüksek sesle Ceren sahnede:

"Uzak dur!"

Deniz yerinden kalkıp ona doğru yürüdü. Dokunarak sakinleştirmeyi planlıyordu ama işe yaramayacağından da adı gibi emindi.

"Sakın! Bana dokunma!"

"Özür dilerim, dün gece işim vardı ve gelmem mü-"

"Bana yalan söyleme Deniz!"

Yüzü dönüktü şimdi. Birbirlerine fazla yakın dursalar da aralarında koca bir nehrin enine doğru akan debisi...

"Sıla'nın whatsapp durumunda paylaşmasını gerektirecek kadar önemli bir işti Elif'le buluşmak."

"Sandığın gib-"

Daha sakin bir tona geçiş yapan Ceren, gözlerini Deniz'in derin mavilerine dikti. İlk defa bu kadar kararlı ve keskindi. Deniz, işleyen planının tıkırtısından bugünün gelmekte olduğunu anlayamamıştı.

"Seni çok iyi anlıyorum. Sorun istemiyorsun. Bunlarla uğraşmak zorunda da değilsin."

Yere baktıktan sonra dolan gözlerini gizleme gereği duymadan tekrar baktı Deniz'e. Zaten niye gizleyecekti ki? Az sonra göndereceği için çok da önemli değildi, ne duyacaksa duysundu.

"Ama ben bunu yapamam. Biliyorum çok bencilce ama yanımda olmanı istiyorum. Yanımda olmanı istedim."

Deniz dayanamadı. Ceren'in akan gözyaşları, uğruna dünyayı durdurmaya yetmeliydi. Ama şu an düşündüğü tek şey yapılması gerekenlerdi. Böyle olmalıydı. Herkes için en iyisi buydu. Bu yüzden susmaya devam etti. Bir elini yanağına değdirip yaşları silerken Ceren de ona doğru başını eğdi.

"Dayanamıyorum. Kaçmaktan, saklanmaktan sıkıldım. Ne olacaksa olsun istiyorum."

"Geçecek."

Elinin altından hızla çekildi Ceren. Gözlerini de aynı hızla sildi. Mümkün olsa akmamalarını sağlardı.

"Bunu da duymak istemiyorum! Kimseden umut dilenmek istemiyorum. Kimsenin beni korumasını istemiyorum. Sıkıldım artık. Benim olmanı istediğim kişi olmamanı izlemekten yoruldum. Buna hakkım da yok."

Masaya dayadığı kollarının arasına çöken başı Deniz'in içini acıttı. Bir kadın çaresizken bile güzel görünürdü, çünkü her seferinde zorunda olduğu için dikleneceğini bilirdi. Pes etmek kadınların doğasında bu yüzden yoktu. Olsa olsa geçici olarak teslim olurlardı.

"Çok üzgünüm ama gitmen gerek. Artık senden ilgi dilenmek istemiyorum. Yeterince sorunum var ve bununla uğraşamam."

Artık hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. Buna rağmen ona yanaşmasını istemediğini biliyordu. Bir adım atıp sarılmaya yeltense de eliyle onu durdurması da son damlaydı.

Deniz artık gitmesi gerektiğini anlamıştı.

Evden çıktığında geride bir enkaz yoktu. Bunun bilincindeydi ama yine de yıkılmaya yüz tutan umutların müsebbibi kendisiydi. Bu yüzden sessizce uzaklaştı. En azından geldiği gibi gitmeyi becermişti. Ne de takdire şayandı!

1+1 = -1   (Lez)Where stories live. Discover now