-8-

4.7K 505 156
                                    

"Ceketini de mi çıkarmayacaksın?"

Seokjin'in sorusuyla hemen ceketimi çıkardım. Altımda zaten uzun kollu vardı. Bir sorun olmazdı. Ceketimi yanıma koydum ve Seokjin'e döndüm.

"Grip misin?" dediğimde Jin başını salladı. Onunla artık resmi konuşmuyordum. Üç günde resmiyeti bir kenara bırakmam oldukça tuhaf geliyordu.

"Bünyem hassastır." dedi ve burnunu çekti. "Hemen hasta olurum."

"Hım..." dedim gülümsemeye çalışarak. "Geçmiş olsun."

Jin gülümsedi. Ayaklandım. "Ben artık gideyim." dediğimde Jin şaşkınlıkla bana baktı.

"Hasta ziyaretine gelip çorba bile yapmadan gidiyor musun?" dediğinde dudaklarım aralandı. Gözlerim eldivenli ellerime gitti. Ben bu eldivenlerle nasıl çorba yapacaktım?

Evde yemek yaptığımda doktor eldiveni takıyordum ama bunlarla...

Ah, başına bela aldın işte Kim Taehyung.

Buraya gelerek iyi bok yedin.

"Ben... Yapmalı mıyım?" diyerek sorduğumda Jin gözlerini devirdi.

"Mutfak soldan ikinci oda."

Jin'in bu davranışına şaşırmıştım. Normal insanlar böyle demezdi, değil mi?

Alt dudağımı ısırdım. "Sen burada bekle o zaman. Ben yapıp getireceğim." dedim ve endişeyle mutfağa doğru ilerledim. Mutfak oldukça güzeldi. Pahalı dolapları ve renkli eşyalar göz kamaştırıyordu.

Birazdan burayı çirkin bir yere dönüştürebilirdim.

Çorba malzemelerini çıkardım ve eşyaları etrafı karıstırarak çıkardım. Eldivenlerimle yapabildiğim kadarıyla sebzeleri doğradım. Sebzelerden birini doğrarken eldivenimi elimle beraber kestim.

"Ah, siktir!" diye bağırdığımda Jin'in sesini duydum.

"Bir şey mi oldu?" diyerek geldiğinde elime baktı. Eldivenle yemek yaparken elimi kestiğimi gördüğünde şaşkınlıkla bana baktı.

"Eldivenle mi yemek yapıyordun?" dediğinde bir şey söyleyemedim. Eldivenin kan olduğunu görünce endişeli hali tekrar geldi.

"Bekle yara bandı getireceğim." deyip mutfaktan çıktığında hemen bıçağa baktım. Tenimi kesen pahalı bıçak ; paslı , yamuk yumuk ve kör bir bıçağa dönüşmüştü.

Hemen bıçağı aldım ve pencereyi açtım. Bıçağı hızla on dördüncü kattan aşağı attım. O sırada Jin geldi.

"Pencerenin önünde ne yapıyorsun?" dediğinde gülmeye çalıştım.

"Elimi kestim ya hava alayım dedim." diyerek hızla saçma bir cevap verdiğimde Jin beni yanına çağırdı.

"Salona gel de yaranı kapatalım." dediğinde hızla kafamı salladım. Jin'in peşinden giderken sessizce dua etmeye başladım.

"Umarım o bıçak birine saplanmamıştır."

Jin ile birlikte salona geçtik. Jin pansuman yapmak için ilk yardım çantasını getirmiş olsa da, bana onları değdirdiği an çirkin şeylere dönüşeceklerdi.

Ve böylelikle yakalanmış olacaktım.

"Hadi, yanıma gel de eline pansuman yapalım." dedi Jin endişeyle. Eldivenimi çıkardım ve kestiğim elimi bacağıma bastırdım.

"Ben böyle kanamayı durdururum. Pansumana gerek yok."

Jin güldü. "Güzel espriydi. Şimdi pansuman yapalım." deyip elini uzattığında gülmeye çalıştım.

"Ah... Su içmem gerekiyor öncelikle." dedim aceleyle. Ne kadar uzatırsam o kadar kaçabileceğim bir yol bulabilirdim.

Jin "Gerçekten tuhaf çocuksun." deyip mutfağa gitti ve bana bir bardak su getirdi. Verdiği kupa bardağını aldım ve suyu içtim. O sırada Jin'in telefonu çaldı ve telefonu açıp bana arkasını dönüp konuşmaya başladı.

Sonra gözlerim kupaya gitti.

Çirkin kupa bardağını gördüğümde gözlerimi kocaman açtım. Sonra bardağı tuttuğum elime baktım.

Yanlışlıkla eldivensiz elimle tutmuştum bardağı.

Siktir , siktir , siktir.

Jin telefonu kapattı ve tam bana dönecekti ki bardağı hemen yere attım. Bardak yere düşüp paramparça olurken Jin koşarak yanıma geldi.

"İyi misin?" dedi şaşkınlıkla.

İçimden binlerce küfür ettim.

"Ben, özür dilerim." dedim sinirle.

Şirketimin başkanına yardım etmek için evine gitmiştim ve ben işleri daha da bok etmiştim.

Şimdi Jin o hasta haliyle temizleyecekti her yeri.

Defalarca küfür ettim kendime. Sinirle ayağa kalktım ve dış kapıya doğru yürüdüm.

"Ben çok özür dilerim." dedim ve gözlerimden akan yaşı Jin görmesin diye hızla dış kapıya yürüdüm. Eldivenli elimle tutmaya özen göstererek kapıyı açtım.

Jin'in bir şey söylemesine izin vermeden dışarı çıktım. Merdivenlerden koşarak inerken ağlamaya başlamıştım bile.

Ben kimseyi merak bile edemezdim.

POWER  -TAEJİN-Where stories live. Discover now