2

1.9K 212 378
                                    

2019/Ağustos

Genç adam eşyalarını toplamaya başladığı sırada kapıda beliren karartıyı fark edince irkilmişti. Karısı kapının koluna yaslanmış onu izliyordu. Yolculukları uzun süreceği için çevrelerindeki herkesle vedalaştıktan sonra eşyaları toplama kararı almışlardı. Uzun bir süre kadını inceledikten sonra yanına giderek ona sarıldı. Kadının boyun girintisine başını yaslayıp kokusunu soludu.

"Seni de kendimle birlikte sürüklediğime inanamıyorum. Benimle gelmek zorunda değilsin, önden ben gidip eşyaları yerleştirebilirim," Kadın, memnuniyetsizce yüzünü buruşturduktan sonra adamı iterek kendinden uzaklaştırdı.

"Ah! Özür dilerim. Kocamın bütün işi sırtlanmasına izin vermeliydim. Aptallık edip her şeyin üstesinden beraber gelebileceğimizi düşünmüştüm," diyerek gardıroba doğru ilerledi. Askıdaki siyah tişörtü alıp yarısına kadar dolu olan bavula yerleştirdi. Adam, karısının yanına yaklaşırken yüksek bir ses duyuldu.

"Ayhan, Besime! Hazır mısınız?" Ayhan, arkasını dönüp sesin geldiği yere doğru ilerledi. Odadan çıkınca uzun koridorun sonundaki odaya girip seslenen kadının yüzüne gözlerini dikti. Bir süre sessizce izledi, onu özleyeceğini idrak ettiğinde yüreği burkuldu. Geçen yılların annesinin yüzünde bıraktığı izleri inceledikten sonra yavaşça yanına oturdu.

"Hazır sayılırız anne. En zoru da sizden ayrılmak olacak. Kayahan bu sefer yetişebilecek mi?" Annesi, eşine bakmış ve ikisi de bakışlarını Ayhan'a çevirmişti.

"Yetişmeye çalışacakmış. Bir davası varmış bugün, sizi oyalamamı söyledi. Ben de en sevdiğin yemeği yedirmeden sizi göndermeyeceğimi söyledim." Ayhan, babasıyla sohbete başladığında annesi Vildan Hanım da gelinine yardım etmeye gitmişti. Tayin yerinin Nevşehir olması Ayhan'ı çok heyecanlandırmıştı. Anne ve babası yıllar önce orada görev yapmışlardı. En güzel yanıysa oğulları Kayahan'ı orada kucaklarına almış olmalarıydı. Ankara'ya tayinleri çıktıktan üç yıl sonra Ayhan'a hamile kalmıştı.

"Bizimle gelmek istemediğinizi anlıyorum ama en azından evimizi görseydiniz," dedi Ayhan buruk çıkan sesiyle. Ailesiyle bu yolculuğa çıkmayı çok istiyordu lakin yaşlı oldukları için bu yolculuğun onlara etkilerini düşünmek zorundaydı.

"Evi yerleştirin ki gezmeye gelelim oğlum. Muhtarla dün konuştum. Köydeki en güzel evi sizin için tutmuş, üstüne üstlük bir de evi boyatmış. Tamir edilecek yerleri tamir ettirmiş; kapıları, pencereleri değiştirtmiş. Bahçesi de var dedi. Bahçede bir mangal yaparız, hem Kayahan da bu süre zarfında dönmüş olur, bizi alır. Otobüslerde sürünmeyiz," Babası, tatlı diliyle oğlunu yine kandırmıştı. Biraz durup düşünmeye başladı. İçten içe gitmemesini istiyordu. Ankara'da kalması için çalmadığı kapı kalmamıştı fakat başarılı olmamıştı.

"Gitmeseniz ne güzel olur. İçim sıkılıyor, sanki canımdan can koparıyorlar," dedi adam mırıldanarak. Ayhan'ın duymadığını düşünüp tekrar düşüncelerine daldı.

"Doğu görevimde bu kadar dil dökmediniz, şimdi görevi bırakmamı istemediğinize şükrediyorum. Neden bu kadar ısrar ediyorsunuz ki? Hem gitmemi istemiyorsun hem de muhtarla sabahlara kadar konuşuyorsun. Sizi bir türlü anlayamıyorum baba," Başından beri neden karşı geldiklerini anlamıyordu. Ondan ayrılmak istemeseler doğu görevinde de aynı tepkiyi verirlerdi.

"Sen gitmekte ısrar ediyorsun diye muhtarla konuşuyorum eşek herif. Rahat edesin diye sabahtan akşama kadar adamı rahatsız ediyorum. Yakında ananı boşayıp herifi alacağım. Siz iyi olun diye neleri yapmak zorunda kalıyoruz biliyor musun?" Ayhan, babasına sarılmış, yaşlı adamın yanaklarına sulu öpücükler bırakarak kahkaha atmıştı. Adam'ın alnındaki kırışıklıklar belirmeye başladığında homurdanıp yanaklarını sildi ve "İstediğin olunca nasıl da sırnaşıyorsun. Küçükken de böyleydin bir şeyi yaptırınca yağ çekerdin ki vazgeçmeyelim," dedi.

ACIGÖL & KİTAP OLDUWhere stories live. Discover now