ZİFİRİ 25 | İki Metre

206K 8.9K 1.2K
                                    

Bölüm 11:

Yaşadığım utancın izleri yüzüme bir dövme gibi yer edinmişti. Kimseyle göz göze gelemediğim için, başım her an önümde yürümek zorunda kalıyordum. Yerin dibine girmiştim. O kadar çok utanıyordum ki, onu öptüğümü unutmaya çalıştıkça hatırlatmak için elinden geleni yapan okul dolusu insanla mücadele etmek imkansızdı.

Gamze yoktu, telefonum onda olduğu için arayamıyordum. Emir de yoktu. Duyduğuma göre Gamze ve Murat onu hastaneye götürmüşlerdi. Kim bilir ne haldeydi. Benim yüzünden yediği yumruklar tüm yüzünü dağıtmıştı. Ona rağmen yüzündeki hayal kırıklığını görmüştüm. Rüzgar'ı öpmem benden çok onu mahvetmişti. Bu durumu ona nasıl açıklayacaktım ki? Açıklasam daha mı kötü olacaktı, onu da bilmiyordum.

İstediğim tek şey gidip nasıl olduğunu görmekti. Ona bir özür borcum vardı. Her şeyin benim suçum olduğunu fısıldayan vicdanımın sesini asla susturamıyordum. Sınıftaki kızlardan evinin adresini öğrendikten sonra okul sonrasında yanına gitmeyi düşünüyordum. Tabi ben kızları Emir'in evinin adresini sorarken içeri giren Kağan bizi dinlemiş ve gözünü üzerimden ayırmamıştı. Bunu da gidip yetiştirmez diye düşünsem de yine de okul çıkışı onlara yakalanmamak için hızlı davrandım. Zil çalar çalmaz eşyalarımı toparlayıp herkesten önce sınıftan dışarı fırladım ve hızlı adımlarla okuldan çıktım. Rüzgar'ı bu zamana kadar görmemek günün en güzel tarafıydı. İçip sızmış olmalıydı.

Dışarısı oldukça soğuktu. Aralığa girmiştik ve şimdiden kar havası etrafı sarmıştı. Aydın'dan sonra İstanbul soğuğu fazla gelmişti ama yavaş yavaş alışıyordum. Kalp atışlarım bahçenin demir kapısından çıkıp Rüzgar Karahanlı'yı görene kadar oldukça sessizdi. Gözleri bana kaçacak bir alan bırakmadan anında gözlerimle kesiştiğinde kaçacak bir yerimin olmadığını bilsem de olduğum yerden bir adım geriye atıp şansıma küfrettim. Kalbim telaşla olduğu yerde çırpındı. Kağan ona anında haber mi vermişti yoksa o başından beri orada mıydı, emin değilim.

Aramızda iki metre kadar mesafe vardı. Kaçmaya çalışsam anında yakalayacak kadar yakındı. Arabasının kaportasından kalçasını ayırdığında arkadan çıkanlar yüzünden ona doğru adım atmak zorunda kaldım. "Bir yere mi yetişmeye çalışıyorsun?" Dışarı çıkan ilk kişiydim ve telaşım yüzümden kitap gibi okunuyordu.

"Nereye gittiğimi benden daha iyi biliyorsun." Dediğimde, başını sallayıp bakışlarını ayaklarına indirdi. Ne düşündüğünü tahmin etsem de anlaması güçtü. Kağan Emir'e gideceğimi hemen yetiştirmişti. Kafasını yeniden kaldırdığında yorgun gözleri sertti. Uykudan yeni uyanmış olmalıydı. Üzerinde koyu renk boğazlı kazak altında yine koyu mavi renkte kot pantolon vardı. Saçları özensizdi ve bakışlarında garip bir dağınıklık vardı. Dün geceyi hatırlıyor muydu? "Evet, biliyorum. Benimle geliyorsun."

Tahminim bu değildi. Başımı iki yana salladım. "Hayır."

"Arabaya bin." Diyerek, gözleriyle arabasını işaret ettiğinde yüzümde oluşan ifadeyi görmezden geldi. Arkasından geleceğime o kadar emindi ki. Kendi kapısını açıp arabasına binmeden öncesine kadar bana bakmayı reddetmişti. Olduğum yerde durmaya devam ettiğimi fark ettiğinde hırıltıya benzer bir ses çıkararak bakışlarını bana kilitledi. "Emir'i görmem lazım." Dedim, yalvaran bir ses tonuyla. "Nasıl olduğunu merak ediyorum. Rüzgar lütfen! Benim yüzümden o halde."

"Evet, senin yüzünden o halde. Bir kez daha senin yüzünden onu daha beter bi hale sokmamı istemiyorsan hemen binersin arabaya." Ses tonu içimi ürpertirken nefretle soludum. "Seni öperek onu mahvettim zaten." Diye tısladığımda, açtığı kapıyı sertçe kapatıp üzerime yürümeye başladı. Geri adım atmadım. Dibime girip kolumu yakaladığında, bakışlarım anında ölümü fısıldayan dudaklarına değmişti. Yutkunarak gözlerimi gözlerine kaldırdığımda onun da bakışlarının dudaklarımda olduğunu fark etmem, kalbimi delik deşik etti.

ZİFİRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin