6

3.7K 337 285
                                    

"Artık onunla aynı grupta olmak bile istemiyorum Doyoung Hyung, beni çok yoruyor!"

Mark'ın bağırışları, Doyoung'la kaldıkları odadan dışarıya kadar geliyordu.

Haechan, önceki gün söylemiş olduğu yalandan ötürü Taeyong'tan ve Doyoung'tan azar yemiş, içerideki koltuklarda öylece oturuyordu.

Mark Hyung'unun sesi, söyledikleri, onu üzüyordu. Yine de gülümsüyordu.

Sanki hiçbir şey onu üzemezmiş gibi, televizyondaki şeye kahkaha atıyordu.

Taeil, Haechan'a baktı.

Johnny, Taeil'in bacağına yatmış, artık sıradanlaşmış bu gün geçse de uyusak diye düşünürken, Taeil Haechan'ın surat ifadesini izlemeyi bırakmıyordu.

YuWin, odalarından dışarı çıkmıyor, bu kaos ortamına karışmak istemiyorlardı. Winwin zaten Haechan'ın kendisine attığı bakışlardan rahatsızdı.

Jaehyun, Doyoung'un yanında durup Mark'ı sakinleştirmeye çalışırken, Jungwoo da içeri girdi.

"İstemiyorum, yüzünü görmek istemiyorum, sesini duymak istemiyorum, bazen bu dünyadan yok olsun gitsin istiyorum. Keşke hiç tanımasaydım. Keşke hiç tanışmasaydık!"

Jongwoo öne atılıp Mark'ın ağzını eliyle kapatmaya çalıştı, "duyarsa üzülür, sessiz ol!"

"Üzülmez, görmüyor musunuz ne kadar pişkin! Duyguları yok, tek bildiği insanlara laf sokmak, laf atmak, yalan söylemek, saçma sapan sırnaşmak. İstemiyorum!"

Mark'ın giderek artan ses tonu, telefonda Çin'deki Ten'le konuşarak sakinleşmeye çalışan Taeyong'u iyice geriyordu.

İki sene önceki yaz kavgasından da büyük olan bu kavga, kolay bitmeyecek gibi görünüyordu. İşin ilginç yanı, Mark'ın bu kadar öfkeli olmasının nedenini de kimse bilmiyordu.

Haechan'ın hareketleri onu bu kadar yıpratmış olabilir miydi? Evet, Haechan bazen çok sinir bozucu ve ukala olabiliyordu, ama Haechan'dı işte. Onların maknaeleriydi.

"Sevgilim, ben şunlara bakayım arayacağım seni." Ten'in derin bir nefes alışını hissetti.

"Sakin olacaksın Taeyong, söz ver." Derin bir nefes de Taeyong aldı.

"Tamam, seni seviyorum." Ten'in utanç dolu kıkırtısını duydu.

"Ben de seni seviyorum."

Ten'in cümlesini bitirmesinin ardından telefonu kapatarak odasından çıktı, bağırışların yükseldiği odaya girdi. Bu sırada içeride kahkaha atarak televizyon izleyen Haechan'a garip bir bakış attı.

"Neler oluyor? Ten ile konuşmama bile engel oldunuz, yeter!"

Taeyong'un cümlesiyle bağırmayı kesen Mark, ağlamaya başladı.

Sinirleri artık kaldırmıyordu.

"Çok yoruyor beni, dayanamıyorum artık Hyung. Fanlar da sürekli onu haklı buluyor, benim ona önem vermediğimi söyleyip duruyor." Hıçkırarak, bedenini kendisine çeken Taeyong'un omzuna başını gömdü.

"Tek nedeni Haechan'ın davranışları olamaz Mark, o yıllardır böyle. Ne oldu da bu kadar nefret eder oldun ondan? Söyle bize çözelim. Siz aynı gruptasınız, sonsuza dek böyle süremez." Jaehyun, Taeyong'un omzunda ağlayan çocuğun saçlarını okşarken söyledi.

"Nedeni yok, her şey birikti içimde ve artık dayanamıyorum. Katlanamıyorum. Gün geçtikçe daha sinir bozucu birisi oluyor."

"Abartıyorsun bence, Haechan tatlı ve yetenekli birisi." Jungwoo omuz silkerken mırıldandı.

Mark hiddetle kafasını kaldırdı.

"Değil! Yüzünü görmekten iğreniyorum, tatlı matlı değil. Sesini duymak istemiyorum, kulaklarım çınlıyor. Kokusu iğrenç, hareketleri sinir bozucu. Onun hiçbir şeyi iyi değil. Keşke hayatımdan sonsuza dek çıksa!"

Doyoung ağzını kapatmaya çalışsa da engel olamadı. Kapının girişindeki Haechan, kimse ne zaman oraya ulaştı bilmiyordu, Mark'a gülümsedi.

"Ergenliğini atlattığını sanıyordum Mark Lee, garipsin." Kahkaha attı.

Mark sinirle ona doğru yumruk yaptığı eliyle ilerleyecekken, Johnny Haechan'ı kolundan tutarak çekti.

Haechan, Johnny'nin ellerinden kurtuldu ve diğerlerine seslenerek Jaehyun'la kaldığı odaya geçti, "uyuyacağım been!".

Kapıyı kapattı, yatağına yattı.

Yatar yatmaz gözlerinin yandığını hissetti.

Ağlamadı.

Aptal (MarkHyuck) ✅Where stories live. Discover now