6. Bölüm

2.7K 153 49
                                    

Bölüm düzenlenmiştir.

"Ben geldim!" Beste'nin son heceyi kulağımın dibinde uzatarak bağırmasının, uykumun en güzel yerinde alarmın çalmasından farkı yoktu. İkisi de sinir bozucuydu. Tek fark Beste benim dostumdu, çalar saat düşmanım.

"Günaydın." dedim gözlerimi ovuşturarak. Güneşlikleri sertçe iki yana açıp gün ışığının gözüme gözüme girmesini neden oldu. Ellerimi gözüme siper etmeden yapamadım. Acaba neden uyanınca böyle oluyordu? Sonu gözükmeyen karanlıkta sürüklenip rüya gördüğümüzden mi ki?

"İçeridekiler kim?" Beste'nin heyecanla parlayan gözleri, yerinde duramayan elleri sorusunun cevabını ne kadar çok merak ettiğini kanıtlıyordu.

"Kim var ki?" Uykudan boğuklaşan sesim bana bile yabancı gelmişti.

"Oturma odasında oturmuş televizyon izleyen hoş bir çocukla, mutfak balkonunda Barış ile sigara içen bir hoş çocuk daha. Bir hoş çocukta Barış zaten... Etti mi sana üç? Daha Özgür var tabii. Ömür-"

"Tamam. Anladım." Sanırım Tuğrullar buradaydı.

Gözlerimi bir kez daha ovuşturup ayağa kalkmamla hâlâ çıkarmadığım abimin eşofmanına takılmam bir olmuştu. Yatağın başlığına son anda tutundum.

Dün gece eve on iki gibi geldiğimden Barış'ın bana sinirlenmemesi için herhangi bir sebep yoktu. Haber de vermemiştim üstelik. Ben de bu yüzden evime bir hırsız gibi sessizce girmiş, hâlâ bıraktığım gibi balkonda oturan abimi görünce doğru odama gidip kıyafetlerimi bile değişmeden yatmıştım. Tartışamayacak kadar yorgundum ki zaten Barış'la tartışmak istemiyordum.

"Ya hadi git elini yüzünü yıka." En yakın arkadaşımın sesiyle kendime geldim. Tenimin yapış yapış oluşundan rahatsız olarak üzerimdekileri kokladım. Ter kokuyordu, dün gece o kadar koşturmadan sonra normaldi.

"Beni on beş dakika beklesene geliyorum hemen."

Beste'nin söylenmelerine aldırmadan hızlıca dolaptan siyah bir şort ve beyaz, önü siyah baskılı tişört aldım. Odamın karşısındaki banyoya girecekken koşturarak geri döndüm ve kapıdan Beste'ye öpücük attım. Gülümsemesine yetmişti.

Verdiğim on beş dakikalık sözü tutmak için hızımı azaltmadan duşumu aldım, saçımı tarayıp kuruttum. Islak ayaklarımın fayanslarda bırakacağı izi önemsemeyip odama geçtim, kitaplıktan aldığı bir kitabı karıştıran Beste'ye döndüm.

"İşin bitince gel, kahvaltı yapacağız."

Çıplak ayaklarımın yerde çıkardığı ses hoşuma gidiyordu. Sanki etraftakilere "Ben geliyorum." demenin kelimesiz haliydi.

Televizyonun sesine yönelip oturma odasına geçtiğimde tahmin ettiğim gibi Tuğrullar buradaydı.

"Günaydın." gülümsememi yüzüme yerleştirerek başıyla beni onaylayan Tuğrul'a baktım. Burada dün ısmarladığı yemeğe teşekkür amaçlı kibar olmaya çalışıyordum fakat bu onun umrunda değildi.

"Bu ne güzellik." Duyduklarım karşısında istemsizce kocaman açılan gözlerimi, fayansta anlamsız şekiller çizen ayağımdan Tuğrul'a çevirdim. O, cidden gülümsüyor muydu? Ve az önce iltifat etmişti. Bana?

Bakışlarımı bu sefer üzerimdekilere çevirip tişörtümü çekiştirdim. Klasik bendim.

"Her zaman ki-"

"Eee tanıştırmayacak mısın bizi?"

"Ne?"

Kafasıyla omzumun arkasını işaret etti. Arkamı dönmemle elim göğsümde bir adım geriye sıçramam bir oldu. Tanrım! Beste'nin hemen arkamda olduğundan haberim yoktu. Ödüm kopmuştu.

ARTİSTWhere stories live. Discover now