12

6.7K 684 308
                                    


Haşlak bir ayaktan sonra çok daha romantik anlar yaşadığımızı söylemek isterdim

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Haşlak bir ayaktan sonra çok daha romantik anlar yaşadığımızı söylemek isterdim. Azad Tuna her ne kadar iyi olduğunu söylese de suçluluk ve utanç suratıma birer şamar olarak inmişti bile. Üstelik kafam da bir hayli karışıktı. Patronumla aramdaki bu isimsiz, garip çekime ve bu çekimin harekete geçirdiği olaylara yetişemiyordum. Yetişemeyince adamın üstüne bir kupa çayı boca ediyordum işte. Öyle ani hareketler yapmayacaksın Azad Tuna adamın aklını alırlar, aklını!

Sanırım onu reddettiğimi sanıyordu ki bunun için haklı sebepleri de vardı. Sonuçta bu uğurda bir ayak feda etmiş sayılırdı adam. Haksız diyemezdim. Yine de o da bana hak vermeliydi neticede. Herhangi ikili organ koordinasyonu düzgün çalışan biri değildim, bunu bilmesi gerekliydi.

Bizi bu utanç verici durumdan kurtaran şey ise Azad Tuna'nın sehpanın üstünde duran dizüstüne bilgisayarına düşen elektronik postanın bildirimi olmuştu. Uzanıp bilgisayarını kucağına alırken ben de köşeden köşeden ekranda neler olduğunu görmeye çalışıyordum. İşle ilgili bir şeylerdi ama bu bakmaktan vazgeçmeme sebep olacak değildi elbette. Sevgili patronum mailini okuyup Faruk'a telefon ederken sinirlenmiş gözüküyordu. Şu işleri bir doğru düzgün halletmiyorsunuz, bu adam sinir hastası oldu.

Bunun ne anlama geldiğini çok iyi bildiğim için ve bu anı daha fazla berbat etmek istemediğim için Azad Tuna'nın telefon trafiğinin arasında gideceğimi söyleyerek ayağa fırlamıştım. Bir an kapattığını telefonunun ona verdiği yetkiye dayanarak beni reddedecekmiş gibi oldu. Sonra kulağımıza ulaşan zil sesi bu hakkı elinden tamamen alırken ben de önce mutfaktan eşyalarımı almış, sonra kapıya doğru hızlı adımlarla yönelmiştim. Bu sırada gözlerini üzerimden çekmediğini bildiğim için elim ayağım birbirine dolaşmasın diye büyük bir çaba sarf etmek zorunda kalmıştım.

Bu sırada hala askıda olan montumu da kucaklamayı unutmamıştım elbette. Vücudumdaki bütün hücrelerin kaçıştığını hissediyordum sanki. Neyden kaçtıklarını bile bilmiyordum. Sadece hepsi ayrı taraflara doğru koşuyorlar ama kalıbımdan bir türlü dışarı çıkamadıkları için beni bu aptal karıncalanma hissiyle baş başa bırakıyorlardı.

"Irmak," dediğinde müsaade isteyerek telefonu omzuna yaslamış bir şekilde kapıda botlarımla verdiğim kanlı savaşa bakıyordu Azad Tuna. İsmimi her söyleyişinde kalbimden bir parça kopup beni savunmasız bırakıyordu. İnkâr edeceğim adımı sonunda o olacak. Babamı yadsıyamam ama, canım babam.

"Efendim?" Sonunda botlarımı giyebilmiş olarak doğrulduğumda bu telaşın çok normal olduğunu göstermek ister gibi aptal bir sırıtışın yüzüme yayılmasına izin vermiştim.

"Hemen gitmek zorunda değilsin, biliyorsun." derken kaşları birbirine yaklaşmıştı. "Ben kendimi daha iyi hissedene kadar kalabilirsin en azından."

"Ay yok canım," Uzanıp omzuna vurmak istemiştim aslında ama hem şu zalim telefonu orda yer etmişti hem de bunu yapabilmek için adamın dibine girip parmak uçlarımda yükselmem gerekecekti. Bu sefer ona nasıl bir zarar vereceğimi kestiremediğim için bu isteğimden vazgeçerek sadece yetişebileceğim yere yani göğsüne pat pat vurmayı tercih etmiştim. "Ölmezsin."

Rüyalarda BuluşalımWhere stories live. Discover now