İlk (One Shot)

3K 116 14
                                    

Eylül ayının ortalarında yazdan yeni çıkmış olmanın mahmurluğu ve kışın habercisi sonbahara doğru giriş hissi ile birlikte içimi bir ürperti kapladı yine. Böyle havalar hep kasvetli gelirdi bana. Yağmuru, yere düştüğünde toprakta bıraktığı nemin havaya karıştığında oluşturduğu o mis kokuyu ve rüzgarın sesini severdim aslında..

Ellerimi ince montumun ceplerine sıkıştırıp hafifçe çiseleyen yağmurun yüzümü yalayıp geçmesine izin vererek yürüyordum. Hava serindi ama sahil kenarı daha da titretiyordu.

Göçmen kuşlar yavaş yavaş ait oldukları yerlere sürü halinde giderlerken onları izlemek için bir banka oturdum. Onlar ait oldukları, yaşamlarını sürdürebilecekleri bir yerlere gidiyorlardı.. Peki ya ben? Ait olduğum yer gerçekten burası mıydı?

Sadece bir hayalin uğruna 1 yıl önce Kore’ye gelmiştim. Gördüğüm an vurulduğum esmer ten, çikolata kahvesi gözlerin ardından daha fazla Çin’de duramamıştım.

Şimdi elimde olan mı?Sadece bir hiç.. Karnımı doyuracak,ev kiramı ödeyebilecek kadar para kazanıyorum. Hayatım çalıştığım kafe ve ev arasında geçiyor. Bazen de böyle sahile geliyorum, beni en çok hüzünlendiren yere..

Yine ellerim ceplerimde vardiyamın gelmesine az bir süre kala çalıştığım ufak,şirin kafeye doğru yürümeye başladım. Patronlarım oldukça şirin, evliliklerinde 35 yılı geride bırakmış tonton bir amca ve teyzeydi. Kendi yapımları çikolatalarla eşsiz lezzetler sunuyorlardı gelen müşterilere.

Kafenin kapısını açtığımda o hafif melodili zil çaldı yine ve burnuma çikolata kokuları geldi. Çikolata da bana onu hatırlatıyordu, çünkü o da çikolata gibiydi.

Dalgın dalgın içeride üzerimi değiştirip aynı zamanda diğer garsonun vardiyasının bitip gelmesini beklerken düşünmeden edemedim;gerçekten nasıl bu hale gelmiştim ben böyle..

-Flashback-

Lise son sınıfın bitmesine 3 ay kalmıştı ve değişim programıyla Kore’den 2 öğrencinin geleceğini söylemişti sınıf öğretmeni. Gönüllü olarak onları evlerinde misafir edecek birilerine ihtiyaç vardı ve o şanslı kişilerden biri ben oluyordum. Çünkü benim annem ve babam fazla sıcakkanlı, fazla girişken, ah her şeyleri fazlaydı.. Bir de tabi ki sınıfın en çalışkan, en gözde ve İngilizcesinin en iyi olduğu kişi olmam da artı etmendi. Bir yabancıya bizden iyi kimse bakamazdı burada. İkinci gönüllü de en yakın arkadaşım Tao’ydu.

Sadece 2 hafta kalacaklardı, ne kadar kötü olabilirdi ki zaten. Odamı,hatta yatağımı, dolabımı, banyomu, sınıftaki sıramı, kısacası hayatımı sadece iki hafta boyunca bir yabancıyla paylaşacaktım. Kendi kendime ‘Sakin ol Luhan. Sadece iki hafta’ diyerek sakinleştiriyordum.

2 gün sonra öğretmenimiz öğrencilerin geldiğini söyledi. Onlara sıcak davranmamız ,yalnız hissettirmememiz , arkadaş olmamız gibi birkaç konuda 10 dakika boyunca tembihledikten sonra muhtemelen değişim öğrencilerini getirmek için sınıftan çıkmıştı.

10 dakika sonra içeriye yabancı iki kişi girdi öğretmenimizle beraber.. Biri benden biraz daha uzun olan ve ilk görüşte vurulduğum esmer tenin sahibiydi. Ben daha önce erkeklerden hoşlandığımı bilmiyordum , hayır ben kimlerden hoşlandığımı bilmiyordum. Ben aseksüeldim, bu zamana kadar ne bir kız ne erkek kimseye karşı bir çekim hissetmemiştim ki şimdi olanlar neydi anlayamıyordum. Onun arkasında sınıfa giren de biraz daha uzun boylu diğerinin esmer tenine tezat süt beyazı tene sahip çıtı pıtı bir gençti. Sadece birkaç saniye bakabilmiştim ona,çünkü gördüğüm an gözlerimi esmer olandan çekmemem gerektiğini hissetmiştim.

Haklarında bir şeyler söyledikten sonra gelen Koreli öğrencilere söz verdi sınıf öğretmenimiz. Önce daha uzun boylu, sarışın çocuk İngilizce olarak – hafif peltek şekilde- ‘Ben Sehun’ demişti. Yanımda oturan Tao’ya döndüğümde şapşalca sırıtırken bulmuştum onu, ’çok tatlı’ diye kıkırdıyordu. Sıra esmere geldiğinde ‘Jongin, Kim Jongin’ demekle yetinmişti. Sadece kendi duyabileceğim bir sesle ‘Tanıştığıma memnun oldum’ diye mırıldanabilmiştim.

İlk (One Shot)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin