Kaderin Cilvesi

239 89 12
                                    

Medya (ATEŞ)

"Kader denen oyuna kurban gitmiş insanlarız biz..."

Hayat, oyunlar oynar bazen bizlere. Biz de çoğu zaman o oyunun başrolü olduğumuzu farketmekte geç kalırız. Yani çoğu zaman kendimizi kandırdığımızı bile anlamayız. İşte tam da şuan böyle bir andayım. Hayatın bana oynadığı o oyunda başrol bendim ama bunu farketmem biraz zamanımı almıştı. Karşımdaki adam bana tuhaf tuhaf bakınca bende ona tuhaf tuhaf bakmaya başlamıştım. İkimizde susuyorduk şuan için. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı o andaydık. Biz iki inatçı keçi susarak da gözlerimizle konuşmayı becerebilen iki kişiydik şüphesiz ki.

Bir süre sonra  kapı açılmış  ve içeriye uzun boylu, gözlüklü, beyaz tenli bir adam girmişti. Yakışıklıdan ziyade sevimli bir yüzü vardı adamın.
Allahım, ne diyordum ben böyle?

Adam,
"Ateş, hadi yemeğe çıkmıyor muyuz kardeşim?" dedi.

Bu arada karşımdaki hödüğün isminin de Ateş olduğunu öğrenmiş oldum. Ateş Bey bana bakarak;
"Burada bekle konuşacağız, bu iş bitmedi daha" diyerek odadan çıkmıştı.

 Bense hala olayın şokundaydım. O kadar insanın arasından gele gele bu hödüğün şirketini mi bulmuştum ben şimdi çalışacak? Aklım hala almıyordu doğrusu. Hayat gerçekten garip bir o kadar da anlaşılmaz bir yerdi. Biraz kafamı toparlamak için dışarıya çıkmış ve ciğerlerime sakinleşebilmek adına bolca temiz havayı doldurmuştum. Eğer biraz daha o oda da kalsaydım gerçekten delirirdim. Dışarıda biraz dinlendikten sonra elime bir kahve alıp içmeye başlamış ve çantamdaki yarım kitabı çıkartarak okumaya başlamıştım. İşte beni dinlendirebilecek en güzel şeydi bu ikili.

Bir süre sonra kitaba daldığım sıralarda onun sesini duymuştum.

"Su hanım odama gelin lütfen."


"Geliyorum."


Bunu dedikten sonra istemeye istemeye Ateş Bey'in odasına gitmiştim. Odanın içine girdikten sonra etrafı anca anca süzme fırsatı bulmuştum kendime. Bundan birkaç saat önce girdiğimde olayın şaşkınlığından hiçbir şey yapamamıştım. Ama şimdi bakıyorum da gerçekten zevkli bir adammış, Ateş Bey.Siyaz ve beyazın uyumuydu odası. Gerçekten güzeldi. Neyse, asıl konumuza geri dönelim şimdi.

Ateş Bey;
"Bak biliyorum ikimiz de bir hayli şaşkınız ama bu şaşkınlığı ve o tatsız anı unutalım ne dersin?"
deyince bende unutmaya karar vermiştim. Adam haklıydı. Sonuçta eğer burada çalışacaksam aramızın kötü olması çalışmamıza da engel olabilirdi. Hem o kadar da büyük bir mesele değildi bence. Yani dünyada ne büyük olaylar vardı. O yüzden o kadar da küçük bir olaydan ötürü birbirimizin kalbini kırmaya gerek yoktu.

Ben de,
"Tamam, unutalım. O gün gerçekten biraz kötü günümdeydim ve siz de öyle laf edince size patladım kusura bakmayın."

"Önemli değil, Su. O zaman aramızdaki meseleyi hallettiğimize göre, senin odan benim hemen sağımdaki oda. Ve bugün ilk iş günün olduğundan sadece odana alışmakla işe başlayabilirsin. Yarın başlarsın yorucu maratona. Ben sana hangi projede olduğumuzu mail olarak atarım. "

" Teşekkürler, Ateş bey. O zaman ben artık gideyim. İyi günler size. "


" Sana da iyi günler Su. "


Odadan çıktıktan sonra mutlu olduğumu hissediyordum. Çünkü aramızdaki sorun bir nebze de olsa halledilmişti. Eğer hallolmasaydı bir kötü olayı daha kaldıramazdı bünyem. Çantamı aldıktan sonra şirketten çıkmış ve önüme gelen ilk taksiye atlayarak eve gitmiştim. Eve vardığımda ilk işim uyumak olacaktı. Ama maalesef uyuyamadım. Çünkü benim biricik arkadaşım Nehir, ilk iş günümü merak ettiği ve benden dedikoduları almak için eve gelmişti.
İşte şimdi yanmıştım. Çünkü Nehir, meraklı melahatin tekiydi. Yani anlayacağınız ona her şeyi anlatmazsam çenesinden bir ömür boyu kurtulamazdım. O yüzden başladım en baştan anlatmaya. Ateş Bey'in odasına girişimden, ikimizin bir hayli sinirli ve şaşkın oluşuna daha sonra Ateş Bey'in aramızda olanları unutalım demesine kadar her şeyi. Tabii ben bunları anlatırken Nehir'in yüzünü görmeliydiniz. Şaşkınlıktan kızın yüzü tuhaf şekillere girmişti. Tabii ben onun yüzünü gördükçe içimdeki gülme isteğini zor tutuyordum. Eğer gülersem şuan Nehir'e , bana fena halde bunu ödetirdi. O yüzden benim hiç onun ellerine düşesim yoktu. Canıma susamamıştım ben daha.Nehir'e  bunları anlattıktan sonra onun tek cevabı "oha" olmuştu. Tabii onun bu cevabından sonra ben de içimde zorla tuttuğum o kahkahayı koyuvermiştim. O da bana sinirli sinirli bakıyordu ki telefonu çalmıştı. Ve işiyle ilgili önemli bir şey olduğunu duyunca gitmek zorunda kalmıştı. Bende böylelikle Nehir'den zor da olsa paçayı kurtarmış olmuştum. Yoksa o beni çiğ çiğ yerdi açıkçası.

O gittikten sonra güzelce bir banyo keyfi yapmış ve banyodan sonra bugünü düşünmeye başlamıştım. Düşündükçe yüzümde tuhaf şekiller ortaya çıkıyordu bence. Sabah erkenden heyecandan hazırlanışımdan tutun da Ateş Bey ile karşılaşınca ki duyguma kadar ki bütün duyguları tek bir günde yaşamıştım resmen. Ne tuhaf bir gün yaşadığımı şimdi daha iyi anlayabiliyordum.
Hayat bana küçük bir oyun oynamış ve beni de başrolü yapmıştı o oyunun. Düşünüyorum da, Ateş Bey ile karşılaşmam, onunla atışmamız, birbirimize bakışlarımız hepsi aslında kaderin bir cilvesi miydi bana?

Yoksa sadece küçük bir oyundan mı ibaretti?
Bunun en doğru cevabını, dakikası dakikasına, saniyesi saniyesine oynayan zaman verecekti bana hiç şüphesiz ki.

Ancak düşünüyorum da ,hayatımız bizlere oynanan oyundan ibaret değil sadece. Bizler de ne gibi tepkiler veriyoruz bunlara, işte asıl önemli olan bu bence. Evet doğru, hayat oyunlar oynuyor bizlere ama belki de bu oyunlardan bizlerin bir sonuca varmasını istiyor 'hayat'. Belki de kader denen şeyin kurbanı değilizdir. Ben bunları yatağıma yatmış düşündüğüm sıralarda telefonuma bir bildirim gelmişti Ateş Bey'den. İşe yarın başlayabileceğimi yazmıştı mesajında. Mutluydum. Belki biraz şaşkındım ama kesinlikle mutsuz değildim. Hayatın bana getirdiği her şeye razıydım ben. Ancak razı olmam o şeyi kabul etmem anlamına gelmiyordu. Evet oyunlar oynanıyordu bana karşı ama ben de onların tam da istediği gibi karşılık verecektim bundan sonra.

Hayatın her hamlesine karşı kendi gardımı oluşturacak ve ona göre bu oyun da yer alacaktım. Kader denen şeye boyun eğmeyecektim.İnsan kendi kaderini kendisi oluşturabilir derler. Ben kendi yolumu bundan sonrası için papatyalarla süsleyecektim. Onların umuduyla kendi yolumu yaratacaktım. İster düşeyim bu yol da isterse dibe çakılayım. Ancak pes etmeyecek ve yolun sonundaki o ışığa yürüyecektim.

Karşınızda duran bu kadın bundan sonra hiçbir şeye boyun eğmemeyi öğrenecekti şüphesiz ki...

"Hayatın bana oynadığı oyuna karşı papatyalarla süsleyecektim kaderimi ve cevabım kimsenin tahmin bile edemeyeceği güzellikte olacaktı..."





Küllerinden Doğan Anka| Kitap Oldu🧡Where stories live. Discover now