6.Bölüm

770 771 141
                                    

Bölüm sözü: Onlar kediler kadar masum, ağaçlar kadar heybetli, ölüler kadar sessiz, ve insanlar kadar insanca sevdiler...

Hayat; doğumdan ölüme kadar geçen süre demektir. Tek kelime, beş harften oluşur. Kolay yazılır ancak kolay yaşanmaz. Bin bir zorluklarla geçer her anın. Her duygu bulunur bedeninde. Mutluluk, acı, kırgınlık ve daha nicesi. En çok da hayal kırıklığını yaşar insan. Mutlu olduğu üç beş an varken, mutsuz olup hayal kırıklığına uğradığı milyonlarca an vardır. Bu hayal kırıklıkları bizim zayıf noktalarımızdır. Çünkü insan herkese kırılmaz.

Babamın vefatı benim ilk mutsuz olduğun andı. Ve tek zayıf noktamdı. Daha parmak kadar çocukken mezarın altına koyulan babamın bir daha geri gelmeyeceğini anlamıştım sanki. Ve gelmemişti de. Herkes babasına sarılırken ben bir yastıkta buldum teselliyi. Herkes babasına hediye alırken ben bir demet çiçek ektim mezarına. Ama babam bana teşekkür bile etmedi. Söylesene baba... vuslat ne zaman?

Sedyenin üzerinde otururken Nisanın babası merakla vereceğim cevabı bekledi. Burnumu çekip ''Evet.'' Diyebildim sadece. Bu durumları kimseye anlatmayı sevmesem de anlatmak istemiştim o an. Elindeki kalemi bırakıp sırtını sandalyesine yasladı.

''Peki, seni buna iten ne?''

''Ben... babamın yokluğu.'' Buruk bir tebessüm yerleştirdi yüzüne. Sanki sen anlatma, ben anlıyorum der gibi bakıyordu gözleri. Aynı acıyı yaşamış insanlar birbirlerini anlarlar derdi abim. Sanırım öyleydi. İnsanın geçmişi her an bir gölge gibi peşinde dolanır dururdu. İstemesen de gitmiyordu işte.

''Bu durum gayet normal. İnsanlar kötü bir şey yaşadıklarında bunun psikolojisinde kalabiliyor. Kimisi kolayca atlatırken kimisi uzun süre aynı psikolojide kalıyor. Ama önemli olan senin kendine güvenin. Öyle durumlarda bana gelebilirsin kızım. Nisaya nasıl yardımcı oluyorsam sana da yardımcı olurum. Sende benim kızım sayılırsın, anlaştık mı?'' insanların sizi teselli etmesi bazen iyi gelebiliyordu. İçinizde ufak bir umut çiçeği yeşertebiliyordu ve sizi gülümsetebiliyordu. Sanırım kalbimin en derinince minik bir çiçek açmaya başlamıştı. Umut çiçeğim, hiç kaybolma... olur mu?

''Ben, teşekkür ederim Gökhan amca.'' Sandalyesinden kalkıp sedyenin üzerine oturdu. Ben diyeceklerini beklerken derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.

''Ben daha sekiz yaşındayken kaybettim babamı. Annem doğduğumda vefat etmişti. Tek başıma kaldım yani öyle ulu orta. İlkokulu bırakıp çalışmak zorunda kaldım. Tüm her şeyi çalıştığım yerdeki patronum öğretti bana. Babam olmasa da patronum bana oğlu gibi davranırdı hep. Hiç boş bırakmadı beni, sürekli çalıştırdı. Şimdi merak etmişsindir, okumadıysan nasıl doktor olabildin diye. İşte patronum sayesinde oldum. Zorla okula gönderdi beni, okul çıkışı da bol bol çalıştır işte. Sınavlarımda tüm konuları tek tek anlattı bana. Kendi çocuğu yoktu, beni de hep oğlum diye severdi. Büyüdüğümde doktor olmamı istediğin için ona bir vefa borcu olarak okudum ve doktor oldum. Tabii hayat bu, acımıyor kimseye. Doktorluğumun ilk günü patronum vefat etti. Ama ben pes etmedim, o benim elimden tutup nasıl kalkacağımı göstermişti çünkü. Ve şuan da buradayım ve hala pes etmedim. Güçlü kalmak zor ama en güzel şeylerden bir tanesidir, unutma.'' Konuşmasını bitirdiğinde sedyeden kalkıp masadan bir defter aldı.

''Şimdi ben sana bir ilaç vereceğim, bunu akşam yatmadan önce iç ve kafanı rahatlatmaya çalış.''

''Ben çok teşekkür ederim. Ve şey, siz babam ve abimden sonra gördüğüm en güçlü insansınız. Hiç yıkılmayın, çünkü güçlü olmak size çok yakışıyor.'' Kendimizi önemsiz şeylerle oyaladığımızda önemli olanları göremiyorduk. Zaman su gibi hızla akıp gidiyor, zamanı durduramıyorduk. Ey zaman, sence de fazla hızlı akmıyor musun? Biraz yavaş ilerlesen, olmaz mı?

Sen Yapamazsın (RAFLARDA)Where stories live. Discover now