2.8

4.3K 316 56
                                    

Ördüğüm saçlarımı sol yanıma alırken üzerime uzun kapüşonlumu geçirdim. Telefonuma gelen mesajla yola çıkmam ne kadar doğru bilmiyorum ama nedense o adrese gitmek istiyordum.

Hızlıca kapıyı çekip evden çıktığımda ana caddeye kadar yürüyüp bir taksi durdurdum ce gideceğim yerin adresini söyleyerek beklemeye başladım.

Aklım karışıktı.

Bir bilinmeyenin lafına uyup yollara düşmek deli saçması olsa bile gitmem gerektiğini düşünüyordum. Öte yandan Jungkook'la aramızda kesin bir şey yoktu. Neydik ki biz?

Ben onu seviyordum ve o da beni ama yine de bu olay bir şeylerin açığa çıkması için yeterli değildi. Hem biraz zaman geçmeli diye düşünüyordum. Öyle her şeyi bir anda yaşamak ve sonu çabuk getirmek değil amacım. Anı yaşarken anın tadına varmak da istiyordum. Jungkook'la aramızda mesafeler yoktu. Aramızda hiçbir engel yoktu. Bu yüzden acele ile yaşamaya da luzüm yoktu.

Taksinin durmasıyla araçtan inip geldiğim yeri incelemeye başladım. Bir tür ormanlık yerdi. Ama çok yakından duyulan müzik seslerine kulak verdiğimde adımlarım sesin geldiği yönü takip etmeye başladı. Muhtelemelen bir açık alan partisi falandı. Tam olarak bilmesem de sonunda sesin geldiği yeri görebildiğimde birkaç çalılıkların arasına gizlendim ve ışıklarla müzik seslerinin karıştığı alana baktım.

Bir bar gecesine katılan normal insan sayısı kadar fazla kişiyi görüyordum. Kimisi dans ediyor kimisi çığlık atıyordu. Çığlık atma nedenlerine baktığımda iki spor arabanın yarış halinde olduğunu görmemle dudaklarım aralandı. Henüz tozu dumana katmakta olan arabalardan gelen seslerle kızların çığlıkları daha da artarken bir an için bu sahneyi daha önce de hızlı ve öfkeli de izlediğimi hatırladım. Arada çok fark olduğu söylenemezdi ama ortam gerçekten oldukça güzeldi. Kendimi aralarına atmamak için zor tutarken aniden iki arabanın gaza yüklenmesiyle çığlıklar daha da arttı ve ben olduğum yerde sıçradım.

Ah, Tanrı aşkına burada ne işim vardı?

Müzik sesleri daha da yükselirken yarış halinde olan arabalar bir süre gözden kayboldu. Bu sırada dans etmeye başlayan seyirci gruplar kendilerinden geçmiş gibiydiler. Alkol aldıklarını ellerindeki bardak ve şişelerden anlarken hareketleri de bunu doğruluyordu.

Daha fazla yerimde durmama kararı verirken adımlarımı hızlandırdım ve kendimi kalabalığın içine bıraktım. Hızlı aynı zamanda dikkatli adımlarla aralarından süzülürken birkaç erkek tarafından durdurulsam da onlardan kurtulmayı başarıp yarış yapılan alana indim. Burası tam olarak o arabaların gözden kayboldukları yerdi.

Etrafa boş bakışlar atmaya başladığımda insanların çoğu bir anda duraksayıp bana baktı.

"Hey! Şuna bakın, onların yolunda duruyor."

"Hadi ama! Aptal mı bu kız?"

"Sadece istediğini almak istiyor..."

Kaşlarımı çatarken söyledikleri şeyi anlamaya çalıştım. Tam bu sırada uzaklardan duyulan gaz ve araba sesiyle korkarak birkaç adım geriye gittim. Araba sesleri git gide yaklaşırken kaçmam gerektiğini biliyordum fakat o zaman diliminde o kadar dalgındım ki, her şey saniyeler içerisinde gerçekleşmişti.

Tam öleceğimi düşünecekken simsiyah bir arabanın hatta araba demem haksızlık olur, canavarın ani bir frenle durmasıyla dizlerime çarpan hafif duraksamayla yere düştüm. Popomun üzerinde kalakaldığımda aracın kapıları yukarı doğru açıldı. Gözlerimi kırpıştırarak araçtan inen kişiye baktığımda adeta dondum.

Jeon Jungkook.

Islıklar, çığlıklar, alkışlar ve bir sürü sesler duyulurken birkaç kızın çığlık atarak konuştuklarını duymamla daha da şaşırdım.

"Ah! Kaptı en iyisini."

"İnanamıyorum! Resmen Jungkook ilk kez önüne atlayan birine durdu!"

"Normalde de ezip geçmiyor ama bu kez durdu! Tanrım!"

Kaşlarım iyice çatılırken Jungkook simsiyah giyinmiş ve bütün ihtişamıyla gözlerimi kamaştırmama yetmişti. Ve sonra bana elini uzattı.

"Burada ne işin var?"

Uzattığı elini tutup ayağa kalkarken gelen çığlık ve alkış seslerini umursamadan ona sert bir bakış attım.

"Hiç. Hiç işim yok. Canım sıkıldı dedim kendimi bir arabanın önüne atayım, bakayım duracak mı durmayacak mı?"

Güldü. Elleriyle saçlarını karıştırıp gülümserken hiç beklemediğim bir anda elinde olan elimi kendine doğru çekip iki elini de belime yerleştirdi.

Çığlıklar arttı.

"Sana benden başkası duramaz."

"Ne?"

Yaklaştı. Nefesinden ferah bir koku geliyordu.

"Madem kendini yoluma atacak kadar cesaretlisin, şimdi de sonuçlarına katlanacak kadar yürekli olman gerekiyor Chae Young."

Bana yaklaştığı an onu durdurdum. Omuzlarından ittiğim sırada hızla ondan uzaklaştım.

"Ne sonucu Jungkook? Sen önce bana tüm bunları açıkla!" diye bağırdım, kalabalıkta sesimi duyurabilmek için.

"Göründüğü gibi." Dedi, elini iki yana açıp. "Buyum."

"Değilsin. Sen bu değilsin bana bir şeyleri açıkla, bana seni düzgün bir şekilde açıkla."

"Dünyamın en gizli yerinde senin ne işin var bilmiyorum Rosie ama bundan sonra dünyamın sen olduğunu bana katılayan da yine sen oldun."

Gözlerime bakıp elimi tuttu bir anda. Ardından çıkan sesleri umursamadan tekrar gülümseyip, beni arabaya doğru yönlendirdi.

"Gidelim, Rosie."

Omuzlarımı küçük bir çocuk gibi kaldırıp indirdim ve yanaklarımı şişirerek ofladım. "Ben ne diyorum, sen ne diyorsun..."

"

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

<3

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

<3

the smell of love - rosékook Where stories live. Discover now