first step

2.6K 288 130
                                    

San

O gün görmemem gereken şeyler gördüğüme dair hislerimle stüdyodan kaçtığım ve devamında Neredeyse her gün gelip onu kapının camında izlediğim çocuğun bugün karşısına çıkıyordum. Buraya gelmesi an meselesiydi. Bunu kolumdaki saate bakarak söyleyebilirdim. Normalde bu saatlerde geliyordu stüdyoya. Sapık gibi günlerdir onu takip ettiğim için programını ezberlemiştim. 

Acaba o da benim onu izlediğim gibi beni dans ederken izleyecek miydi? Peki hakkımda ne düşünecekti? Bugün giydiklerim güzel miydi? Güzel olsa iyi olurdu çünkü otuz farklı kombin denemiş dolabımın altını üstüne getirmiştim bugün için. Peki ya saçım düzgün duruyor muydu? Daha dün akmış kızıllarıma rötuş yaptırmak için kuaföre gitmiştim. Aslında takım elbise giyip gelecektim direkt nikah masasına oturalım diye ama abartı olur diye yapamamıştım o kadarını.  

Koreografisini en sevdiğim şarkımı açtım onu beklerken biraz olsun kendimi rahatlatmak için. Vücudum direkt kendini dansa bıraktığınd onun geleceğini unutmaya çalışarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Şarkıya odaklandım. Bütün günler nasılsam yine öyle olduğumu düşündüm. 

Şarkının beni alıp götürmesine izin verdim.

Muhtemelen başarılı oldum ki şarkı bittiğinde odada benden başka biri daha vardı.

Ve doğrudan bana bakıyordu. 

İçimdeki çığlık atma isteğimi zorlukla bastırdım ve ben de ona baktım. Planım şimdiden suya düşmüştü, normalde gelmesine daha on dakika olmalıydı. 

Hızlı nefes alış verişlerim yüzünden göğsüm yukarı aşağı hareket ediyordu. Biraz da içindeki kalbimin hızla çarpmasından.. Yine de ona bakmayı sürdürdüm. Onun da bana bakıyor oluşu karnıma ağrılar sokmuştu saniyeler içinde.

"Güzel şarkı seçimi." demişti. En sevdiğim şarkıya iltifat etmesine mi şaşırsam yoksa onun ses tonuna mı bilemediğimden ikisine bir şaşırmayı tercih ettim ve anında gözlerimi onunkilerden yere çevirdim. Umarım bu kısacık süre zarfında onu yemek istiyormuşum gibi bakmamışımdır çünkü cidden onu yemek istiyorum.

"Teşekkür ederim." dedim onunla konuşuyor olmanın verdiği gerginlikle. Ardından "Zamanın nasıl geçtiğini fark etmemişim, özür dilerim." diyerek tekrar ona bakma cesaretini kendimde buldum ve tatlı olduğunu düşündüğüm bir gülümseme yolladım. Bunun için aynada çalışma bile yapmıştım. Mimiklerimi ayna karşısında çalışıyordum, ne olmuş yani?

Sonra ona daha fazla rahatsızlık vermek istemediğim için kenardaki eşyalarımı toplamaya giderken "Sorun değil." dedi. Ses tonu deminkine oranla daha soğuktu. Belki de bir an önce gitmemi istiyordu. Belki de Hongjoong haklıydı. 

Bazen büyüklerin sözünü dinlemek gerekiyordu gerçekten de.

Su şişemi ardından havlumu çantama atarken aynadan gizlice ona bakmaya çalışıyordum. O da çantasını bıraktıktan sonra tekrar kapıya yönelerek ışıkları kapattı. Tek bir ışık vardı oda aniden kararmıştı, zifiri bir karanlık değil daha çok göz dinlendiren cinsten bir loşluktaydı. 

Bunu yapacağını biliyordum o hep böyle çalışırdı. Ama kalbimin hızlanmasına engel olamadım. 

Arada aynadan ona kaçamak bakışlar atıyordum, hoparlörle uğraşıyordu. Adımlarımı çıkışa yöneltirken hoparlörden favori şarkılarımdan birini duymamla olduğum yerde durdum. 

"Call out my name, so call out my name when i kiss you so gently."

(Adımı söyle, seni nazikçe öptüğümde adımı söyle.)

dance partner/woosan ♤Where stories live. Discover now