Önsöz

9.5K 176 39
                                    

1305 yılında, Sergüzeşt'in çıkışını olağanüstü güzel karşılayanlar, o zamandan geleceği aydınlatmaya başlamış olan gençler idi. Senin kadar ya da senden genç olan, o hem aydın, hem aydınların her zaman yürüyen o düşünce yolcularının öncüsü olarak Sergüzeşt, her gün daha çok yayılıyor, buna karşın sen her gün daha çok gizleniyordun. Kültür dünyasından gördüğün bu anlayışa karşılık, hiç olmazsa beş on kitabın Sergüzeşt'i izleyecekti. Sergüzeşt bir söz verişti. Sözünü neden tutmadın?

  1305. Otuz üç sene sabah olmak bilmeyen ufuklarında en küçük bir tan ışığı görünmeyen uzun bir gece içinde idi. O uzun gecede doğan tek tük yıldızlar yurdu terk ederek gurbet ellerinin ayrılık ufuklarında sönüyorlar, kalanlar da yurdun göğünde bir süre parladıktan sonra, istibdâdın tutuşturduğu volkanlardan yükselen siyah bir dumanın içine gömülüyorlardı. O dönemde bir yürek ve düşünce karışıklığı bireylerden topluma, toplumdan memleketlere, memleketlerden bütün yurda yayılarak, düşüncelerin dingin ve durgun ırmakların kaynaklarını karıştırıyordu. Edebiyatla baş başa kalmak için, bütün yurtta bir erinç köşesi yoktu. Bu durumlara karşı çevrenin etkisiyle geçirdiğim şiddetli, yakıcı ve yıkıcı, sinirli bir hayat içinde yazı masamın önünde şiir perisinin düşüncemi ziyâret ve iltifâtını beklerken, kapımda hafiyelerin ayak seslerini, penceremden beni gözetleyen kaplan bakışlı gözlerini görürdüm. Çünkü Sergüzeşt'e esirlik aleyhinde başlamış ve "Hürriyetine..." diyerek son vermiştim.

  O dönemde uluslara gönenç içinde yaşamayı sağlamak ve ticâret için, beceri ve bilim dışsatımı ve dışalımı için, düşünce ve zekâ gezintileri için okyanusun üzerinde gidip gelen gezici sarayların izleri ve çizgileri ana karaları birbirine bağlarken, bilime yeni bir keşif eklemek isteğiyle kutuplara gidip gelinirken, geceleri Boğaziçi'nin bir kıyısından öteki kıyısına geçmek yasaktı. Oysa o kıyılar, kimi zaman cennet düşüne benzeyen Boğaziçi'ne hayâlin dalıp kaybolması için çiçeklerden yapılmış dünyanın en güzel, yumuşak bir yastığı idi.

  O zamanki durumumu betimlemek için otuz beş yıl önce şöyle bir kaç söz söylemiştim:

  İntizâra kalmadı bak iktidâr

  Kûşe-i uzlette oldum ihtiyâr

  İntizârım hep vatan ikbâlidir

  Kaldı bir düşmen elinde târ ü mâr

  Bu vatanda gördüğüm her gün benim

  Âh ü efgaan ile hâl-i ihtizâr

  Karşı durdum lûtfuna tehdîdine

  Mertlikle ettim işte iştihâr

(Beklemeye, bak gücüm kalmadı / Yalnızlık köşesinde yaşlandım / Beklediğim hep, yurdun yükseliş ve mutluluğudur / Bir düşman elinde dağıldı gitti / Bu yurtta gördüğüm her gün benim / Âh ederek, çığlıklar atarak bir can çekişme durumudur / Karşı durdum iyiliğine (de), tehdidine (de) / Yiğitlikte, işte ün saldım.)

  Uzun olan bu manzumenin alt tarafını şimdi hatırlamıyorum. Ben saklamadım. Küçük Şeyler'le Rümûz-ül-Edeb'i yayımlayarak Paris'e göç edip yedi yıl Şûrâ-yı Ümmet gazetesinde mücâdele ettim. O gazetede ve başka yerlerde yazdıklarım toplansa, Sergüzeşt gibi bir kaç kitap olur. Şimdi geçmiş, mâzi olmuş bir dönemin taşkınlık ve heyecânını bu sayfalara getirmek istemem. Bunları söylemekten maksat, bilindiği gibi, bir yazarın yazdığı ya da daha önemlisi, yazamadığı şeyleri anlamak için, onun bulunduğu ortamı ve çevreyi etkileyen etkenlerin gücünü ve derinliğini anlatmaktır.

O zamanki hayatta Avrupalılarınki gibi roman konusu bulmak zordu. Fakat Avrupalılar gibi yazmak ne için? Yalın, ilk bakışta kendisini ele vermeyen ne kadar roman konusu bulunurdu. Bir de ben duyumsadığım şeyi yazamam. Daha doğrusu yazmak istemem. Oysa en büyük yapıtlar duygudan çok, düşünceyle yazılır. Duygunun ön planda geldiği yapıtlar, kadınsılaşır. Örneğin, Endülüs'teki Arapların mimarlık yapıtlarında duygu o kadar üstün gelmiştir ki, taştan duvarlarında yürekleri görülür; güzel saraylarının nakışlı pencerelerindeki renklerin boyası, hayâllerinin göz yaşı ve gülümseyişlerindendir. Bu denli incelik kazanan büyük bir uygarlığın ve yalnız ruhların görebileceği bir şiir düşüne dalmış Arapların, benim büyük Sâdî'min:

  Heme Âdemî-zâde bûdend leykin

  Çu gorkân behunhoregî tîz-cengî

(Herkes insanoğludur, ama birbirlerinin kanını kurtlar gibi dökerler)

  dediği insanların arasında, özellikle o zamanki sert İspanyolların içinde varlıklarını sürdüremeyerek Endülüs'ü terk etmek zorunda bırakılacaklarını, kendi yüksek sanatları, (bu sanatların) dilini bilenlere (neler neler) söyler.

  Dünyanın en büyük ve en cana kıyan ulusu olan Romalıların güzel sanatlarında duygunun payı yok gibidir; gök kubbeyi başında tutacak gibi görünen mermer direkleri birer düşüncedir. Mermer direkleri, mermer merdivenleriyle batan güneşin önünde al renk kazanan gururlu sarayları sonsuzluğa karşı birer zafer tâkı gibi durur. Nâmık Kemal'in, Süleyman Nazif'in yapıtları gibi...

  Nâmık Kemal'in biçeminde atalarından gelen bir dünyayı feth etme özelliği vardır. Kemal, Büyük Britanya kıyısındayken, İngiltere'yi betimlemek için diyor ki (Bu betimleme aynı sözcüklerle değil, ama anlam olarak böyledir): "Denilebilir ki, Okyanus'un her yükselişinde dünyanın gereksinmeleri İngiltere'den gidiyor; çekilişinde dünyanın bütün serveti, zenginlikleri adaya dökülüyor." Kendisi de böyledir. Kemal'deki anlam, yükseliş durumunda olunca, Türk düşünce ve yüreğinin bütün gereçleri ve gereksinmeleri o dehâ kaynağından gidiyor. Çekilişinde esinin (ilhâmın) bütün hazine ve mücevher(ler)i o kültür dünyasına dökülüyor. O anlam çekilişinin Kemal'e getirdiği incilerden bir tanesi de Süleyman Nazif'tir. O da ırkının bütün ateşleri yüreğinde, doğu güneşinden doğmuş biçemi ve kaleminde olduğu hâlde, her türlü saldırıya karşı Türk kültür sınırına konulmuş bir bekçi, yazında akım(lar) gibi gelip geçici modalar, inançlar gibi efsânelerin üstünde görülür.

  Sergüzeşt'i, duygu üstâdı Ekrem'in (Recaizade Mahmut Ekrem'den bahsediyor) sonsuz yüreğine ithâf ile yükseltmek istemiştim. Bu yapıtın bir üstünlüğü varsa, bu üstünlük de, şimdi yerin altında yatan, ama sonsuzluğun en yüksek noktasında coşkusunu, bitip tükenmeyecek olan o yürekten almasıdır.

  Sâmipaşazâde Sezâi

  Vaniköyü, 4 Mart 1924

SergüzeştHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin