your death is getting closer

3.9K 304 263
                                    


Isabella;

Kabus gibi geçen bir iksir dersinden sonra kendimi bahçeye atmıştım. Riddle artık kesinlikle benden nefret ediyordu. Buna neden olan bendim, sırf inatlaşmak için onun damarına basmıştım ve bu onu çok kızdırmıştı. Artık en büyük düşmanı bendim ve benim canımı yakmak için her şeyi yapacaktı. Bunu derste gayet belli etmişti. İksirime yanlış bir malzeme katıp başarısız olmama neden olmuştu. Bunun yapacağı en masum şey olduğunu biliyordum. Daha büyük şeyler gelecekti, hissediyordum.

Geçen gece oturduğum yere tekrar oturdum ve sırtımı ağaca yasladım. Tek başıma kalmak bana daha iyi geliyordu.

"Seni yine burada bulacağımı biliyordum."

"Steven, beni bırakıp gittiğine inanamıyorum." Kaşları havalandığında şaşkınlığını ben de fark etmiştim.

"Seni burada bırakmadım!"

"Ellen beni Riddle'ın getirdiğini söyledi."

"Evet çünkü o ruh hastası nöbetçiydi ve seni teslim etmezsem bana ceza yazacağını söyledi."

İşte bu şaşırtıcı bir bilgiydi. Riddle beni kendi getirmek istemişti demek. Sanırım gerçekten bana bir şans verecekti ve ben bunu mahvetmiştim.

"Ah, bunu bilmiyordum. İyi yapmışsın, benim yüzümden ceza almanı istemezdim."

Steven yanıma oturduğunda gülümsemeye çalıştım. Tom tam çabalamaya başlamışken ben onu kızdırmıştım ve tek şansımı kaybetmiştim. Aptal ben.

"Riddle ile aran daha da kötüleşiyor gibi? Sorun çıkarıyor mu?"

Sorunun ta kendisi o. Kafamı iki yana salladım. "Büyük sorunlar değil, ufak tefek uğraşmalar sadece."

Ama büyük sorunun geleceğine de eminim. O gözlerde bunu net bir şekilde gördüm.

"Bilirsin, eğer bir şey yaparsa ona haddinin bildirebilirim."

Steven'ın korumacı tavrına güldüm. "Biliyorum, Riddle bana dokunursa sana bildireceğim."

Bir süre oturup sohbet ettikten sonra yemek için büyük salona geçtik. Steven Ravenclaw masasına otururken ben de kendi masama geçtim.

"Saatlerdir onunla mıydın?"

"Onun adı Steven, Ellen. Ve evet,onunlaydım."

"Riddle da bunu biliyor gibi duruyor. Steven ve sana kızgın bakıyor."

Her ne kadar korksam da bakışlarını görmek için kafamı onun masasına çevirdim. Yeşil gözleri öfkeyle bezenmiş bir şekilde beni izliyordu. Kaşlarımı çattığımda sinsice sırıttı ve dudaklarını oynattı. Ne dediğini anlamamıştım ama saniyesinde yüzüme sıçrayan içeceğimle bir tür büyü yaptığını anlayabilmiştim. Ellen telaşla bana döndüğünde elimi önemsiz dercesine salladım.

"Ben üzerimi değiştireyim, zaten iştahım yoktu pek."

"Ama doğru düzgün bir şey yemedin."

"Aç değilim Elle, sonra görüşürüz."

Büyük Salondan çıktığımda sinirli bir şekilde yatakhaneme ilerliyordum.

"Aptal Riddle, aptal,aptal..."

"Ölümün yaklaşıyor, bunu biliyorsun, ölümün geliyor, onu çağırıyorsun."

Boş koridorda ezgili bir şekilde söylenen bu cümleleri duyduğumda yerimde kalakaldım. Ürkütücü bir sesti.

"Kim var orada?"

"Ölümün geliyor,onu çağırıyorsun."

Tatsız şarkıyı mırıldanmaya devam edince adımlarımı hızlandırdım. Birisi benimle uğraşıyor olmalıydı. Kesin Riddle'ın işi diye düşündüm. Onun işi olduğunu bilsem de korkuyordum. Koridor gözüme daha da karanlık görünmeye başlamıştı.

"Ölümün geliyor, ölümün geliyor, onu çağırıyorsun." Ses yükselmeye başladığında korkum arttı ve daha hızlı yürümeye hatta koşmaya başladım.

"Git başımdan!" diye bağırıp kulaklarımı kapatsam da ses daha yükseldi ve çığlığımsı bir hal aldı. Sonra birden ışıklar söndü ve koridor karardı. Çığlığımı tutamamıştım, çünkü çok fena korkuyordum. Bir iki saniye sonra ışıklar tekrar yandığında gördüğüm şey tekrar çığlık atmama neden oldu. Tam önümde asılı bir kuş vardı. Boğazı kesilmişti ve yere kanlar damlıyordu. Çoktan ağlamaya başlamıştım.

"Yardım edin! Yardım edin! Lü-lütfen..."

Korkmuştum ve şu an kriz geçiriyordum.

"Bells?!"

Birinin seslenişini duymuştum ama cevap veremiyordum. Deli gibi ağlıyor ve titriyordum. "Bella? Tanrı Aşkına! Gel buraya."

Beni tutup göğsüne bastırdığında hala şoktaydım. Tanıdık koku burnumu doldururken titremem biraz azaldı.

"Sen iyi misin?"

"Umurunda mı?" Asabice konuştuğumda kaşlarını çattığına emindim. "Sana düzgün bir soru sordum. İyi misin?"

Bu oyunu oynadıktan ve beni bu hale getirdikten sonra nasıl bunu sorardı. Öfkeyle geri çekilip yüzüne baktım. "Hayır, değilim! İyi değilim. İstediğin oldu, Riddle! Beni çok fena korkuttun, neredeyse aklımı alıyordun. Hiç iyi değilim, aynen istediğin gibi."

İfadesiz yüzü sertleşirken gözleri kuşa kaydı. "Bunu ben yapmadım."

"İnkar etmene gerek yok, seni şikayet edecek değilim. Canımı yakacağına yemin ettin ve yakıyorsun."

Bana döndüğünde çenesi kasılmıştı. "Ben yapmadım. Ama merak etme, kimin yaptığını bulup aynısını ona yaşatacağım."

Dolu gözlerimi onunkilere kenetledim. "Bununla uğraşmana gerek yok."

"Ne ile uğraşacağımı sana sormayacağım, bulanık."

İşte! Yine, Tom Riddle olmuştu.

"Benden nefret etmeye devam edeceğini biliyorum. Sadece... özür dilerim. O gün yanlış cümleler kurdum. Üzgünüm."

Bunları söylediğimde bir anlığına tebessüm eder gibi oldu ama tabi ki bir tebessüm görmedim.

"Olma. Ben üzgün değilim, sen de olma. Hatta sen de benden nefret et. Tıpkı benim yaptığım gibi."

"Edemem." Diye mırıldandım. Senden nefret edemem, Riddle. Dudaklarının hissi hala tazeliğini korurken ve her saniye gözlerin aklımdayken senden nefret edemem.

"Etmelisin. Doğru olan bu. Her neyse. Ortak Salonuna git, burayı ben hallederim."

Kafamı salladım. "Teşekkür ederim." O da kafasını salladıktan sonra arkamı dönüp yürümeye başladım. Beni izlediğini hissedebiliyordum. Birden durdum ve ona döndüm.

"Her ne yaparsan yap, senden nefret etmeyeceğim Riddle. Bu kez senin istediğin olmayacak."

Bu dediğimle dudağının kenarı kıvrıldı. "Benden kesinlikle nefret edeceksin. Sana bunun sözünü verebilirim. Sonsuza kadar."

"Sana bunun sözünü verebilirim. Sonsuza kadar. Seni seveceğim sözünü."

Hatırladığım şey ile kaşlarım çatıldı. Bu da neydi böyle? Elimi başıma koydum.

"İyi misin?"

"Hıhı. Görüşürüz, Riddle."

Yoluma devam ederken hala hatırladığım cümleyi düşünüyordum. Bu cümleyi kimden duymuştum? Neler oluyordu bana? Bu hatırladığım anı da neyin nesiydi ve daha da önemlisi kiminleydi? Hızla yürürken tekrar içimi ısıtan o cümle kafamda yankılandı.

"Seni seveceğim sözünü."

Remember not to forget(Tom Riddle)Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang