8. RENK

103 11 8
                                    

Asil siyaha inat tüm masumluğuyla otoritesini ortaya koymuş beyazlıklarda dolanmaya başlamıştı sabırsız parmak uçlarım. Salondaki sessizliği yarıp özgürlüğe kavuşturmak isterlerken notaları ellerim, gözlerimse farklı bir âlemdeydi.

Bakışlarım karşımdaki âmâ adamın ellerinde takılmıştı son saniyelerde. Asker yeşili pantolonun büyük ve salaş cepleriyle oynuyordu sıkılmış bir ifadeyle. Kaliteli, kahverengi gözlük camlarının arkasındaki bekleyişi merak eden bedenim Elif hanımın güven veren eliyle irkilmişti.

Başlamak için aldığım komutla heyecandan terleyen alnımı son kez silip biten konuşmalara müteşekkir bir şekilde bastım beyaz tuşa.

Notalarını ezbere bildiğim nakarat kısmında gözlerimi kapatmış. Sadece benim fark edebileceğim bir edayla sallanıyordu bedenim.

Müziğin ritmiyle boşalmış zihnimde dans ediyordu gitar ve çello büyük bir aşkla. Sevdalıları büyük ve gösterişli tahtından izleyen piyanoysa silikleşmeye başlamıştı hafiften.

Şarkı bitiyordu… bense boğuluyordum… Küçük bir çocuğun daha yeni aldığı oyuncağını elinden almak gibi bir şeydi bu. Ben özgürlüğümü bu siyah toplarla ince çizgilerin arasında bulmuşken bana bahşedilen şarkının bu kadar kısa oluşu… haksızlık gibi geliyordu.

’Ama’ dedim hafifçe kendime. ‘Şükretmeyi bilmelisin Duru. Verdiği hazla yetinmelisin.’

Büyük bir alkış tufanıyla açmıştım gözlerimi. İlk bakışlarıma takılan üçümüzü de tebrik eden Elif hanımdı. Sonrasıysa Şeyma ve Uraz’a yapılan tezahüratlar ve büyük sarılmalar. Övgü dolu sözler. Şımarıklık kokan eğlence anlayışları…

Benim yanımdaysa… Ben vardım işte.

‘Aferin Duru iyi iş çıkarttın.’

İçimdeki hafif kırık tarafı suskunluğa doğru iterken çantamı almak için ayağa kalkmış halde buldum kendimi. Tam büyük, siyah kapıyı itecekken arkamdan seslendi biri adımı.

Geriye doğru baktığımda gördüğüm bir çift kahverengi gözdü.

“Duru! Nereye gidiyorsun ya hu! Daha karpuz keseceydik. Ahahahah ay ahhh ay tamam tamam çok kötüydü ahahah.”

Söylediklerini sindirmesi için Uraz’a süre tanırken arkasından bir of’lama sesi gecikmemişti.

“Uraz… Abi sen ciddi misin ya valla ilişkimiz burada bitmiştir o neydi öyle ya!?”

“Aman be tamam bu mutlu günümde bırakın da mizah anlayışınızı geliştireyim.”

Tam Çağın ağzını açmış cevap verecekti ki sözünü kesmek zorunda kalmıştım.

“Uraz söyleyecek bir şeyin yoksa ben gidiyorum.”

Soğuk ve kırgın ses tonum ikisinin de yüzünü düşürmeye yetmişti.

“Ha şey ya şey diyecektim kutlama mı yapsak bir yerlerde. Senenin ilk performansı falan?”

Konuşurken zorlandığı yetmiyormuş gibi ellerini nasıl kullanacağını bilemeyip aşağı yukarı sallaması hafifçe tebessüm etmemi sağlamıştı.

“Üzgünüm ama dersim var. Size iyi eğlenceler.”

“Hayır dersin yok. Performanstan dolayı derse girmemen sorun yaratmayacaktır yani… geliyorsun?”

Duru ve bahane bulma seansına hoş geldiniz. Bir bakıyorum… ne yazık ki elimizde bir bahane kalmamış yani artık saçmalayabilirsiniz.

“Hmm şey ben. Arkadaşım! Evet bir arkadaşım var onunla görüşecektim. Dersim olmadıysa hani olmayacaksa yani gitmezsem görüşelim demiştik. Ondan hani yoksa gelmeyi tabi ki de isterdim.”

RENGARENKWhere stories live. Discover now