15.BÖLÜM

347 31 12
                                    

Ailesi ziyarete gelince Kai bambaşka biri olup çıkmıştı.

Kuru giysiler giyindi ve ben perdenin arkasında, küvette saklanırken banyoyu süpürdü. Anne babasını daireden oldukça çabuk bir şekilde çıkartmayı da başardı. Annesinin mahvolmuş yatağımı sorduğunu duydum, yatak odasının kapıları da ardına kadar açıktı çünkü. Bizim yürüyen-yürümeyen, gerçek-sahte ilişkimiz hem dairemi, hem de içindekileri yavaşça yok ediyordu. Sızan suların çok fazla zarar vermediğini umut ediyordum.

Kai yatakla ilgili bir şeyler mırıldandı ve babası konuyu değiştirdi. Onlara artık ne anlattıysa... Onu tanıdıkları için, muhtemelen bir çeşit seks manyağı olduğumu düşünüyor olmalıydılar. Gerçi anne babasının gerçek sebebi, iki geri zekâlı gibi yatağın üstünde zıpladığımızı bilmesini de istemiyordum.

Kurulandım ve evi temizlemeyi bitirdim. On beş dakika sonra Kai’dan bir mesaj geldi.

Kai: Araba 15 dakikaya gelir

Soo: Nereye gidiyoruz?

Kai: Sürpriz

Soo: Sürprizleri sevmem. Nereye gidiyoruz?
Soo: Bana cevap ver yoksa sen uyurken canını yakarım. Ne giymem gerektiğini bilmem lazım

Kai: Bir şey giyme

Soo: ...bir daha dene

Kai: Bir restoran. Gömlek giy

Soo: İsteğin benim için emirdir

Kai: HAHA keşke öyle olsa

Kaldırımda duruyordum, buz gibi rüzgârda donmuştum. Kai’ın anne babasının benim hakkımda ne düşünecekleri de biraz panikletiyordu beni; eğitimsiz ve beş parasızdım. Sonra şık bir limuzin önüme park etti.

Vay canına.

Gözlerim arabanın tekerlekleri kadar kocaman açılmış olmalıydı. Bu bir ilkti benim için. Mezuniyet törenim olmamıştı hiç. Çok şey kaçırmıştım. İlk erkek arkadaşım, maç izlemeye ve partilere katılmaya zaman bulabilen biriyle beraber olmayı tercih etmişti.

Şık, gri bir takım elbise ve şapka giyen bir adam arabadan indi.

"Bay Do?”

"Evet." Kapıyı açtım, arabanın içini gözden geçirmek için sabırsızlanıyordum. Sonra duraksadım. ”Kahretsin. Bunu sizin yapmanıza izin vermem gerekiyordu, değil mi?"

"Sorun değil, beyefendi." Kapının yanındaki yerini aldı ve arabaya binmemi bekledi. Araba o kadar büyüktü ki girebilmem için eğilip bükülmem gerekmemişti.

Beni parlak deri koltuklar, pırıl pırıl parlayan kristal bir sürahi ve bardak takımı karşıladı. Ne lüks ama. Limuzin, Pearl bölgesindeki şık bir et lokantasında bıraktı beni. Daha önce bu restorana gitmemiş ama orayı çok duymuştum. Minho bir keresinde, bir kadını etkilemek umuduyla oraya götürmüştü. İşe yaramıştı da bu. Restoran buram buram zevk ve şıklık kokuyordu, koltukları kırmızı renkti ve avizelerden loş bir ışık yayılıyordu. Gerçekten de, avizeler daha çok sanat eserlerini andırıyorlardı. O devasa, parıldayan, küremsi şeylerdendiler. İlk milyon dolarımı kazandığım anda eve bunlardan bir tane almam gerekiyordu.

Kai'ın adını söylediğim anda restoranın sahibi olan şık adam beni gözleriyle birkaç kez taradı. Gerçi ilk seferin ardından, gözlerindeki merak kendini düpedüz kaba bir ifadeye bırakmıştı.

Arkadaşça davranmakla uğraşmayarak, ”Ne zaman hazırsan," dedim.

Kai sırtını odaya vermiş oturuyordu, saçlarını düzgünce taramıştı. Üstünü başını annesinin derleyip toparladığını sormak oldukça çekici geliyordu ama herhangi bir laf dalaşında genellikle kaybeden ben olurdum. Anne babasıyla karşılaşmam yüzünden sinirlerim yeterince yıprandığı için çenemi kapalı tuttum ve Kai'ın elmacık kemiklerini hayran hayran seyrettim.

I'm Still Standing (KaiSoo) Where stories live. Discover now