3

565 47 47
                                    

İki hafta.

Tam olarak iki hafta olmuştu karnımda benden habersiz başka bir canlının büyüdüğünü öğreneli. Ne kadar ağladım, hatırlamıyorum. Mahvolmuştum, kesinlikle. Asla baba olabilecek olgunlukta olmadığımı biliyordum ve beni yıkan buydu. Onu öldüremezdim, bu mümkün değildi. Ama benim gibi bir adamın çocuğu olarak ne kadar mutlu olurdu bilmiyorum. Tabi bir de diğer baba faktörü vardı.

Karnımdakinin babası Do Kyungsoo'ydu. Onu bir iki iş toplantısında görmek dışında, ard arda iki gece geçirmiştim. Rüya gibi iki gece. Ona dair yapabileceğim izlenimler sayılıydı. Emin olarak söyleyebileceğin tek şey ise, kesinlikle... Sert olduğuydu. Yalnızca kişilik olarak da değil.

Onu her görüşümde bana karşı oldukça kibardı. Ancak bardan beraber çıktığımızda adamın birini bayıltana kadar yumruklayıp çöp kutusuna attığını da görmüştüm, sonra hiçbir şey olmamış gibi beni evine götürmüştü. İşte o zaman da, sert yüzüne şahit olmuştum.
Şimdi koskoca Do Company binasının önünde dikilirken de, büyük ihtimalle birazdan da onun sert ve öfkeli yüzüyle karşılacağımı düşünüyorum.

Ayaklarım geri geri giderken kendimi zorlayıp içeri girdiğimde Do Kyungsoo'nun sekreterine derdimi anlatabilmem çok zor olmuştu. Patronuna haber vermesini gerektirecek kadar önemli olduğumu karar vermesi on dakika falan sürmüştü ancak sonrası kolaydı.
"Bu taraftan lütfen, Bay Kim." dedikten sonra beni ard arda iki kapıdan geçirdi. Az öncekilerin aksine simsiyah mat olan kapının önüne geldiğimizde ise "Bay Do sizi bekliyor." diyip kaçracasına uzaklaşmıştı sekreter kız. Aptal şey.

Moralimi bozmamaya çalışarak kapıyı açtım. Gözleri direkt beni buldu, beni beklediği çok açıktı. Ve bakışlarından net olarak anladığım şey, bu gece yatağa atacak birini aramak zorunda kalmadığı için sevindiğiydi. Ayağa kalktı ve bana doğru yaklaşırken "Jongin..." diye neşeyle konuştu. "Görüşmeyeli uzun zaman oldu. Nasılsın?"

Ona içten bir gülümseme vermeye çalışırken, bu numarayı daha fazla sürdüremeyeceğimi biliyordum. "Pek iyi değilim Bay Do." dedim konuya direkt giriş yaparak. Elimden geldiğince mesafeyi koruyordum. "Size önemli bir şey söylemem gerekiyor."

Bakışları anında değişirken, yerine oturdu ve bana da oturmamı işaret etti. Devam etmemi söylediğinde boğazımı temizledim. "Fazla uzatmayacağım..." diye mırıldanıp hazırladığım ultrason görüntülerini elime aldım. Masasına bırakırken gözlerine baktım direkt olarak. "Hamileyim."

Birkaç saniye derin bir sessizlik oldu. Ardından yüksek bir kahkaha. "Erkek olduğuna eminim Jongin, bunu çok yakından tecrübe ettim."

Bu tepkiyi bekliyordum zaten. Masadaki kağıtları ittirip ayaklanacağım sırada "Ne istiyorsun?" dedi. "Aldırmak için para?"

İğrenmiş bir ifade ile yüzümü buruşturdum. "Sizin paranıza ihtiyacım yok. Ve bebeği öldürmeyeceğim."

"Sen şaka yapıyor olmalısın. O bebek doğamaz Jongin. Buna bütün gücümle engel olabilirim."

Yerime geri oturarak ona baktım. Bunu beklemiyordum. "Eğer bebeği istemiyorsanız herhangi bir sorumluluk almak zorunda değilsiniz. Sadece bir çocuğunuz olduğunu bilmenizi istedim." dedim sakince. O ise benin aksime, hiç sakin durmuyordu.

"O çocuğun illa başıma dert olacağını biliyorum. Aldıracaksın."

"Asla."

Sinirle güldü ve yumruklarını sıktı. "Aldıracaksın."

Ayağa kalkıp masadaki kağıtlarımı aldım ve "Sizin keyfiniz için çocuğumu öldürmeyeceğim elbette." dedim. "İyi günler size."

Tam bana cevap vereceği sırada hızla odadan çıkıp asansöre bindim.

Tanrım... Ne yaptım ben?

my husband is pregnant | dokaiWhere stories live. Discover now