•sekiz

394 78 35
                                    

göksel, yaklaşık bir yıldır asla kafasından çıkarmadığı, tıpkı o eski, gerçek saçlarına benzeyen gece siyahı peruğu kafasında düzeltip üzerine paltosunu geçirdi. dışarıya çevirdi gözlerini, gökyüzü delirmiş gibi yağmur döküyordu. öyle uzun zamandır yağmurun altında ıslanmıyordu ki, dışarıya bir adım attığı anda takma saçlarına tutunan yağmur taneleri ağlaya ağlaya kahkaha atmaya başlamasına neden oldu.

hava soğuktu, buna aldırmadı. yağmur damlaları güzel yüzünden sicimle iniyor, gözyaşlarını saklıyordu. bir kahkaha patlattı boş sokağa doğru ama güçsüz bacakları taşıyamadı bedenini. dizlerinin üzerinde yere serildi.

onu özel kılan, yere düşmesine rağmen gülebilmesiydi.

sıcak avuçlarını gökyüzüne doğru kaldırdı ve yağmurun tüm hırsıyla avuçlarına yağışını izledi hüngür hüngür ağlarken. artık baş ucunda onu delirtecek sesler çıkartan o saçma makine yoktu, kollarını acıtan serumlar, kemoterapiler ya da kusturan ilaçlar. yalnızca o, ağlayan bir gökyüzü ve arka sokakta bağıra bağıra şarkı söyleyen bir adam vardı.

ağlamaktan acıyan gözlerini kırpıştırıp avuçlarını yere bastırdı ve dinledi. ses git gide yaklaşmaya başlamıştı ama ikisi de birbirine gelecek kadar güçlü değildi şimdi. "biz iki korkak," diye fısıldadı göksel ve dudaklarını araladı, onun söylediği şarkıya eşlik etmeye başladı.

"şehrin ışıkları azalmış
yıldızlar daha belirgın bu gece
ve ayı gördüm; dolunaydı
sırrımı söyledim
belki sen de bakarsın diye
bir haber bıraktım dolunaya, dolunaya"

gözlerini çevirdiğinde, sokağın başında kıvır kıvır saçları olan uzun boylu bir adam belirdi. dudakları aralandı onu gördüğünde, ağlayışı biraz daha şiddetlendi ama hâlâ ayağa kalkıp ona koşacak kadar güçlü değildi.

"penceremi açtım buraya
rüzgâr esiyor sana doğru
bir haber bıraktım rüzgâra
yürürken çarpar diye yüzüne, yüzüne
bir yıldız çağırdım uzaklardan
atladım geldim yanına
bilemedim neredeydin dün gece
sordum sokaklara
ay batmak üzere, rüzgârlar bana doğru
güller kurumuş, küçük adamlar uyumuş
sokaklardan, rüzgârdan, dolunaydan haber yok."

adamın ona doğru yürüyen adımları durdu, düğüm düğüm olmuş bir boğazla baktı yere kapaklanan bu kadına. gözleri, onun ucundan yağmur damlaları akan saçlarını izledi bir süre. tüm ruhunu bir alçı gibi saran acıyı yok sayamazdı. göksel sonunda bedenindeki tüm gücü toplayıp ayağa kalkabildiğinde, sezai bunu yapamadı. arkasını dönüp sarsıla sarsıla ağlayarak gitti ondan.

kadın, bir kez daha yere kapaklandı.

bu defa kalkması imkânsızdı.

sevda tanrıçasıWhere stories live. Discover now