6. bölüm (Oyun)

5.2K 213 43
                                    

  Aşk, sevgi, hoşlantı... Ne diye sorsalar cevaplayamam. Ama bana sevdiğim kişiyi sorsalar tek bir kelimeyle cevap veririm.'KALBİM' derim. Neden biliyor musunuz? Çünkü kalbiniz olmadan yaşamanızın anlamı olmaz. Bir gerçek kalp vardır. İki yapay kalp vardır. Yapay kalp doktorların ölmemeniz için ameliyatla yaptığı işlemdir. Ha ölmüşsünüz ha yapay kalple yaşamışsınız ne farkı var ki? Yapay kalple ruhunuz ölmüştür bile. Ama gerçek kalbiniz size aşkı hissettirir. Üzüntüyü, mutluluğu, coşkuyu, sevgiyi, özlemi ve bir çok duyguyu önemli olan o kalbi yaşatabilmektir.
      
                      ★★★★★★

  Bu gün haftasonuydu. Jungkook'un beni öptüğü günden beri okula gitmemiştim. Beni ne kadar aramıştı sayamamıştım bile. Bu günümü dışarda alışveriş yaparak geçirmek istiyordum. Üstüme;

 Üstüme;

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


  Giydim. Ayakkabı olarak;

 Ayakkabı olarak;

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


  Saçlarımı ise;

   Böyle topladım

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

   Böyle topladım. Artık hazırdım. Evden çıktım ve taksi çevirdim. En yakındaki AWM'ye gelmiştim. Birkaç kıyafet ve ev eşyası alacaktım. Sonunda bir kaç mağaza bulmuştum. Girip bakmaya başladım. Birkaç şey alıp çıktım. 2-3 mağazaya daha baktıktan sonra açıklığımı hissettim. İlerdeki restoranlarara ilerlemeye başladım. Canım pizza çekmişti. Pizzacıya doğru ilerlerken, restoranın önünde Jungkook'u görmemle duraksadım. Onu görünce midemde hareketlilik hissettim. O oradayken pizza yiyemezdim. Yemeği bırak utancımdan gidemezdim ki. Hızla arkamı dönüp yürümeye başladım. Ama yanımdan geçen genç bir çocuğun bana çarpmasıyla poşetlerim yere düştü. Özür dileyip hızla eğildi, poşetleri toplamaya başladı. Poşetleri bana verdi. Tekrardan özür dileyerek uzaklaştı. Herkes bize bakmıştı. Dudaklarımı birbirine bastırım, kaşlarımı çattım ve yavaşça arkamı döndüm. Jungkook bana doğru geliyordu. Hemen koşmaya başladım. İnsanlar bana uzaylıymışım gibi bakıyordu ama yapacak bir şeyim yoktu. İçimden o çocuğa küfürler ediyordum.
  Koşarken bir ara arkama baktım ve jungkook'un da koştuğunu gördüm. Sen niye koşuyorsun be adam? Karizman bozulacak.
  Hemen sağa döndüm ve kadınlar tuvaletine girdim. Buraya da gelemezdi ya zaten. Nefesimi düzene sokmaya çalışıyorken kapı açılma sesi duyuldu. Kimin geldiğine bakmamıştım. Sonuçta buraya giremezdi. Elimi yüzüme koydum ve derin derin nefesler aldım.
  "Sakin ol. Bu kadar koşmayla yoruluyorsan sen ohoo. Aynen ya sen niye kaçtın?" Gözlerim bir anda yerinden fırlayacak gibi açıldı.
  "Nee? Buraya da mı girdin sen ya?" Bana anlamazca baktı. O an Türkçe konuştuğumu anladım.
  "Ne dedin?" Dedi.
  "Hiç. Öyle." Off sen niye giriyorsun buraya?
  "Sen niye koştun ya? Daha doğrusu niye kaçtın?" Dedi. Ne dicektim ki şimdi. Aklıma gelen ilk şeyi pat diye söyledim.
  "Egzersiz ya. Egzersiz yapayım dedim. Ben o yüzden." Egzersiz nedir ama ya?
  "Egzersiz ha?" Dedi kaşlarını kaldırarak.
  "Hıı aynen. Ayrıca senin ne işin var burda ya?" Dedim. Konuyu dağıtmaktı amacım.
  "Şimdi tek önemli olan bu mu? Ne kadar merak ettim seni haberin var mı? Üç gün okula gelmedin. Telefonlarıma da cevap vermedin. Bişe oldu sandım." Dedi. Benim için endişelenirmişte ya kıyamam. Neyse.
  "Yok bişe olmadı da. Şey..." Ne diyebilirim ki?
  "Ney?" Offf
  "Hastaydım ben. Üşütmüşüm. Dinleneyim dedim. O yüzden yani. O yüzden gelmedim." Buna da inan ama artık ya.
  "Hasta mıydın? Bakim."dedi ve elini sırayla alnıma, yanağıma ve boyunuma koydu.
  "Ateşin de yok ama. Halsiz felan mısın? Ya da hâlâ boğazın mı ağrıyor?" Off ama sen böyle olursan ben senin karşında eriririm.
  "Aynen biraz boğazım ağrıyor. Yoksa iyiyim geleceğim okula pazartesi günü. Merak etme." Dedim. Başını salladı. Ama arkdan kapının açılmasıyla Jungkook hemen beni kabinlerden birine soktu ve kendi de girdi. Umarım kim geldiyse görmemiştir. Kabin zaten küçüktü bir de jungki vardı. Poşetleri yavaşça klozetin kapağına bıraktım ve nefesimi verdim. Bir gün içerisinde ne bu hareketlilik ya.
  Başımı kaldırdım ve bana bakan iki adet kahverengi göz ile karşılaştım. Kalp atışlarımın artışını hissediyordum. Boğazımı temizledim ve bakışlarımı ondan kaçırdım. Sadece ikimizin duyabileceği bir ses tonuyla;
  "Sen benden kaçıyordun değil mi? Bu yüzden gelmedin okula. Bu yüzden açmadın telefonlarımı." Anlamıştı. Gözlerimi kapattım ve başımı onaylar şekilde hafifçe salladım. Anlamıştı zaten. Kaçışım yoktu.
  "İyi ama neden?" Dedi. Gerçekten mi? Der gibi baktım ona.
  "Sence neden taş kafa? Beni üç gün önce öptüğün ve hiç bir şey demeden, duygularından net olarak bahsetmeden öylece, hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam ettiğin için olabilir mi?" Oh be rahatlamıştım.
  "Ne yani seni öpmem illa sana karşş bişe hissettiğim anlamına mı gelir?" Ne? Bir dakika, ben doğru mu duydum?

  "Nasıl yani?" Dedim. Benimle oyun mu oynamıştı şimdi?
  "Ben bir sürü kız öptüm. Sen ilk değilsin. Nerden böyle bir anlam çıkardın onu da bilmiyorum ama seni sevmiyorum." Dedi. Ne yani evinde söylediği o sözlerin hepsi yalan mıydı?
  " Peki evinde söylediğin o sözler? Onlar da mı yalandı?" Diyebildim sadece.
  "Evet. Yalandı. Sadece sana yaklaşabilmek içindi hepsi." Dedi ve bilmiş bir şekilde yüzüme baktı.
  "Az önce benim için endislendigini söyle-" lafımı kesti.
  "Merak ettim, doğru. Boğazın bayağı kötü duruyordu. O yüzden yani." Dedi. Gözlerim yavaş yavaş doluyordu artık.
  "Yani sadece merakından öyle mi?" Dedim. Beynim bunu onaylayacağını söylerken, kalbim tam aksi olsun diyordu.
  "Öyle." Dedi. Sol gözümden bir yaş firar ederken;
  "Bende gerçekten... Neyse" dedim ve kabinin kilidini açıp tuvaletten çıktım. Gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim. Sen kimsin ki senden hoşlanacak? Sen kimsin ha? Sen kimsin Melis Karaman?
  Ağzımdan bir hıçkırık daha kaçtı. Lanet olsun poşetlerim de orda kalmıştı. Ne olabilirdi ki? En fazla çöpe atardı Jungkook Bey.
  Hızla alışveriş merkezinden çıktım. Hava kapalı duruyordu. Yağmur mu yağacaktı şimdi de? Yürümeye başladım.
                    ★★★★★★★
  Evime gelmeme az kalmıştı. Yağmur artık beni sırılsıklam etmişti. Hala anlam veremiyordum. Neden ya neden? Ben ne yapmıştım ki ona?
  Tam evime girecektim ki, sokağın başında duran siyah araba dikkatimi çekti. Burada hiç böyle arabalar bulunmuyordu. Bayağı lüks ve pahalı bir araca benziyordu. Birden arabanın ışıkları yandı ve gaza yüklenip sokaktan ayrıldı.
  Evime girdim. Direkt üst kattaki odama yöneldim. Çantamı yatağıma attım. Banyoya girdim. Üstündekileri kirli sepetine attıktan sonra, sıcak bir duş hazırladım kendime. Saçlarımı da çözdüm ve sıcak duşun altına girdim. Bir yandan da ağlıyordum. Beni neden bu kadar incitmişti ki? Neden bu kadar işlemişti kalbime?
  Duştan çıktım. Bornozumu giydim saçlarımın suyunu aldım ve üstümü giymeden aşağı indim. Acıkmıştım ama canım hiçbir şey yemek istemiyordu. Dolaptan rağmen çıkardım, suyu kaynatıp içine attım. Onu beklerken kapının çalmasıyla irkildim. Rağmeni bırakıp kapıya doğru ilerledim. Kapı deliğine bakmaya ihtiyaç duymadan direkt açtım kapıyı. Kapıya gelen kişiyle karnımdaki hareketliliğe lanet ettim.
  "Ne vardı Jungkook?" Dedim soğuk bir şekilde. Önce beni baştan aşağı süzdü, sonra da kaşlarını çattı.
  "Bu halde kapı açmak da ne demek? Ya benden başkası gelseydi?" Dedi. Bu neydi şimdi?
  "Neden önemsiyorsun ki? Çok mu umrunda?" Dedim tek kaşımı kaldırarak.
  "Tabiki değil. İyiliğin için söyledim sadece." Dedi. Gözlerimi devirdim.
  "Söyleme!" Dedim. Ve devam ettim.
  "Niye geldin sen bu saatte?" Dedim. Elindeki poşetleri havaya kaldırdı; "Bunları unutmuşsun." Dedi.
  "Keşke çöpe atsaydın." Dedim. Kaşlarını çattı.
  "O ne demek şimdi?" Git demek, daha fazla canımı yakma demek.
  "Hiç. Saol getirdiğin için." Dedim, poşetleri elinden aldım ve kapının yanına koydum.
  "Başka bişe yoksa, hoşçakal Jeon Jungkook." Diyerek kapıyı kapattım. Kapıya çöktüm ve ağlamaya başladım. Ağladığımı duymasın diye de ağzımı sıkı sıkı kapattım. Ama duymuş olacak ki;
  "Melis neden ağlıyorsun? Aç kapıyı. Melis!" Hıçkırarak ağlıyordum.
  "Melis!" Dedi bağırarak.
  "Git Jungkook. Git!" Dedim ve kapıdan uzaklaştım. Salona geçtim. Ağlamama kaldığım yerden devam ettim.

                     ***************
                      Bölüm sonu....

JEON JUNGKOOK İLE HAYAL ETWhere stories live. Discover now