Kanlı Koza

329 24 12
                                    

Göze almak

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Göze almak.

Belki başka çaren olmadığından, belki de başka çare bulmaya mecalin kalmadığından dudaklarının birbirine mühürlenmek zorunda bırakıldığı, o acı kabulleniş.

İnsanoğluna üflenen o ruhun, eş zamanlı olarak bir omzuna bıraktığı yüktü, o acı kabulleniş. Öleceğini bile bile yaşamayı göze almaktı.

Lâkin benim ruhum, bu üflenişin esnasında akıl almaz bir farklılıkla kavrulmuştu. Bir omzum, ölümün var olduğu gerçeğiyle çökerken, diğer bir omzuma ise ölümün ta kendisi eklenmişti. Her bir müdâhalemde bu yükler, acımasızca bedenimin kamburlaşmasına sebep olmuştu.

Bu, belki de en acı verici armağandı.

Kahverengi ayakkabılarımı giymeden hemen önce, aynadaki yansımama düşen  görüntüme baktım. Dört numaralı turuncu saçlarım aynaya her baktığımda iyi hissetmeme sebep oluyordu. Beni ben yapan her bir zerremi seviyordum çünkü her bir zerrem beni diğer insanlardan farklı kılıyordu. Ve her ne kadar acı verse de bu yükün bana yüklenmiş olması, kaldırabileceğimi de gösterirdi.

Ayakkabılarımı giydikten sonra gözlerim yavaşça pencereye döndüğünde ağustos yağmuru ile karşılaşmak kesinlikle beklemediğim bir durumdu. Bir süre sonra yağmurun sesi şiddetini arttırdığından olsa gerek artmaya başladı. Hızlı bir şekilde portmantodan kapüşonlu bir hırka alarak sırt çantamı koluma aldığımda dudaklarım huzurla yukarı doğru kıvrılmıştı. Aslına bakılırsa yağmurdan fazla hoşlanmazdım ama bugün nedenini bilmediğim bir şekilde damlacıkların sesleri huzurlu geliyordu.

Kapıyı aralayıp dışarıya attığım ilk adımda omurgam korkunç bir acı ile gerildi ve sanki bacaklarım vücudumun iki kadar yükü taşımışcasına sendeledi. Dudaklarımdan firar etmek adına baskıda bulunan çığlığı derin bir nefesle yuttuğumda acı, bu sefer ait olduğu köşesine, yani tam da zihnimdeki abise¹ yerleşti.  Beni öldürmeyen acı güçlendirir, diye mırıldandım Nietzsche'nin sözünü anımsayarak. 

Sanılanın aksine, benim en güçlü yanımdı kamburum. 

İkinci adımımı attığımda bacaklarımdaki acı anında kaybolmuş, bedenim alıştığı acı dozajına ulaşmıştı. İşte şu an kendimdeydim, şu an bu lanet ettiğim acıyla bile kendimdim. Hâlâ buradayız, diye fısıldadı zihnimin içindeki cesetler. Acını paylaşıyoruz.

Gözümün önündeki sisli perde kalktığında kanım adeta kaynadı. Zihnime birçok anı düştü, hiçbiri bana ait değildi. Çığlıklar, ağlamalar, inlemeler, kahkahalar, yalvarmalar artıyor; bir türlü dinmiyordu. Zihnimdeki labirentin içinden nihayetinde sıyrılabildiğimde dudaklarımı birbirine bastırdım. Artık öncelerinden daha kolay bir şekilde başarıyordum.

Olduğum yerde dikilmenin mantıksız olduğunu düşünerek ilerlediğimde tam karşıdaki kaldırımda duran genç çocuğun gözleri gözlerimle buluştu ve o an, irislerinin içindeki hortum karşısında yutkundum. Hortum şiddetini arttırdığında göz bebeği ve irisleri simsiyah olmuştu; o an anlamıştım ki zihnimdeki okyanusuma geri dönmüştüm.

KELEBEĞİN KAMBURUWhere stories live. Discover now