3; bir arkadaş

2.1K 353 109
                                    

 sony'nin yüzü gülmesin iyi okumalar




Kimliğimi gizlemeye çalışırken New York'ta ünlenmiş olmam, beni şehrimden ayrılma konusunda bin bir türlü çıkmaza sürüklüyordu. Jeon Jungkook adıyla dünyanın her yerine gidebilirdim ama konu Örümcek Adam olduğunda mahallemden ayrılmam bile benim için büyük bir risk taşıyordu. Kaliforniya'da okumaya karar verme süreci benim için hayatımın en sancılı dönemlerinden biriydi, lisede birkaç günlüğüne gittiğim geziler bile beni böylesine zorlamışken dört yılımı başka bir eyalette, kıtanın diğer ucunda geçirmem söz konusuydu. Bu konudaki en büyük destekçim Bay Stark olmuştu. Gençliğini yaşamayı hak ediyorsun, demişti beni Stanford'ın internet sitesine bakarken yakaladığı gün. Buralar başıboş kalmayacak, evlat.

Kimliğimi açıklayamazdım, dikkatli olmamın en büyük nedenlerinden biri buydu ama listemin başını Bay Stark'ı gururlandırma isteği çekiyordu. Bunu başarmak istiyordum, yapabilirdim. Kahramanlık işi bana ağır gelmemeliydi, aynı anda iki hayatı yürütebilmeliydim. Bay Stark bana güveniyordu. Bu yüzden elimden geldiğince sözünden çıkmamaya çalışıyordum, bu yüzden buraya geldiğimden beri en yakın arkadaşım olan Chris'e bile Örümcek Adam olduğumdan bahsetmemiştim. Şu an bu eyalette olup da kim olduğumu bilen tek varlık tavşanım Cooky'ydi.

Yalan söyleyemezdim, Taehyung'la ilgili kurduğum hayallerde her zaman ona asıl kimliğimi açıklıyor ve beni olduğum gibi kabul ettiği gerçeğiyle gözyaşı döküyordum. Yalnızca, bu ihtimalin varlığını daha ilk randevuda öğrenmek oturduğum yere gömülmeme sebep olmuştu, hepsi buydu. Yutkundum, Taehyung gülerek Örümcek Adam'a nasıl da hayran olduğundan bahsederken yapabildiğim tek şey karnımda oluşmaya başlayan garip hissi görmezden gelmeye çalışmaktı. "Sırf onun için bir gün New York'u ziyaret etmek istiyorum," diyordu Taehyung bu sırada, hulyalı bir ses tonuyla. "Onun büyüdüğü sokakları görmek harika olurdu."

Konuşmadan önce boğazımı temizlemiş, en uygun kelimeleri bulmaya çalışmıştım. "New York'ta büyüdüğünü nereden biliyorsun?"

Omuz silkti. "Şehri ve özellikle aktif olduğu mahalleyi avucunun içi gibi bilmese onca suçla aynı anda baş etmesi oldukça zor olurdu." Ben zekasına hayran olup bir yandan da sandalyemde rahatsızca kıpırdanırken konuşmaya devam etti. "Bizimle yaşıt olmalı. Sen ne düşünüyorsun?"

Bayılacakmış gibi hissediyordum. "Şey... Örümcek Adam'ın en büyük hayranı sayılmam."

"Ah, doğru ya," Kıkırdadı. "Sen Team Stark'sın."

İlk randevumun böyle geçtiği gerçeği yere çöküp ağlama isteğimi tetikliyordu. "Çok mu belli oluyor?"

"Sürekli giydiğin şu tişört dışında, bir de Stark bursu aldığın gerçeği var." İşaret parmağını bana doğrultarak tüm ipuçlarını nasıl da topladığını adeta haykırdı yüzüme, onu tebrik etmemi bekliyormuş gibiydi. "Tony Stark'la konuşursan ona benim adıma, sanat hakkındaki düşüncelerini sorar mısın? Belki bana da burs verir."

Taehyung gülerken ben de onunla gülmeye çalıştım ama bizimle yaşıt olmalı, cümlesi kafamdaki bütün hücreleri işgal ediyordu. Taehyung bunca şeyi nereden biliyordu? "Her neyse," dedi sandalyesinde geriye yaslanarak, beni düşüncelerimden sıyırmak istercesine. "Bu konu seni çok da sarmamış gibi."

"Ondan değil. Dediğim gibi, en büyük hayranı değilim sadece."

O sırada garson siparişlerimizle beraber masaya gelmiş, ben zaten masada olan içeceğimi ağzıma götürürken Taehyung da salata tabağına yer açabilmek için kendi bardağını kenara çekmişti. "Afiyet olsun," diyerek ayrıldı yanımızdan, Taehyung'un bakışlarını benim önümdeki çizburger tahtasından kaçırmaya çalıştığını fark edince şimdiye kadar konuştuğumuz gerilim dolu konu aklımdan uçmuş, dudaklarım ufak bir gülümsemeye kıvrılmamak için mücadele vermeye başlamıştı. "İster misin?" diye sordum patates kızartmalarımı ona doğru iteleyerek.

the west wind // taekook [devam etmeyecek]Where stories live. Discover now