-1-

12 0 1
                                    

"Sillager, Fransızca'dan latif bir kelime. Kokunun izi. Sevdiğin kişi yanından gitse dâhi hâlâ onun kokusunu en derinlerinde hissetme durumu. "
~
Elime aldığım kahve fincanını plastik, parlak mavi çiçeklerle bezenmiş altlığına bıraktım bir yudum aldıktan sonra. Akşamım çetin geçecek gibiydi, bundan mütevellit olsa gerek beni uyanık tutabilecek sert bir kahve hazırlamıştım kendime. Odamın sağ girişinde bulunan küçük çalışma masamın üzerine kimya ve edebiyat kitaplarımı yaydım. Son sınavlarım bu ikisinden olduğu için, biraz daha rahattım aslında. Yaylana yaylana fakat gene de sıkı çalışmayı düşünüyordum. Son sınıftım ve bu beni, psikolojik olarak fazlasıyla yaralıyordu. Her genç kızın olduğu gibi; benim de hedeflerim, amaçlarım, umutlarım vardı. Bunları gerçekleştirebilmek için ise önümde tüm korkunçluğuyla bekleyen -üstelik muhtemelen sayısalı zar zor geçebileceğim- bir üniversite sınavı bulunmaktaydı. Stresle dudaklarımı ısırıp, önüme düşen bir tutam saçımı kulağımın arkasına ittirdim. İlk olarak en sevdiğim ders olan edebiyatın ders kitabını çektim önüme.

Küçüklüğümden beridir ayrı bir ilgim vardı edebiyata. Yalnızca edebiyata değil; edebiyatı içinde barındıran her türlü felsefe, tarih, sosyoloji konularına.

Belki de sınıfta oturup sürekli bu tarz kitaplar okuyorum diye okulun en gözde ineği ilan edilmiştim. Ah lütfen, notlarımın ortalamanın çok üstünde olduğu bile söylenemezdi. Sadece severdim işte. Bazen insanlar sadece severdi ve kimse bunu sorgulamazdı.

"Ayça!"

Aniden kulağıma ulaşan bu sinir dolu ses, oturduğum tekerlekli sandalyemde sıçramama neden olmuştu. Fal taşı gibi açılmış gözlerle, odamın kapısını aralayan silüete baktım. Dalıp gitmemden kaynaklı öyle korkmuştum ki, başparmağımı damağıma götürüp seslice bir of çektim.

"Anne! Sana kaç kere söylemem gerekiyor odama kapıyı çalmadan girme diye? Korkudan kalbim hopladı."

Annem çirkef bir tavırla odamın kapısını sonuna kadar açtı ve bir çırpıda içeri daldı. Bir şeylerden şüphelenircesine gözlerini kısıp bulunduğumuz odayı şöyle bir taradı. Bu eylemi gerçekleştirirken,tek eli de belindeydi. "Ne yapıyorsun kız sen bu saatte?"

Sinir hücresi vücudumda bir bir çoğalırken,duyduğum bu cümleyle gözlerimi devirdim.

"Bunun için miydi bu tantana?" Dedim sesimi yükselterek. "İzninle ders çalışacağım anne. Eh mâlum, ben bir öğrenciyim ve sınavlarım var."

Annem dudaklarını itici bir tavırla büzüp, "Şimdi mi geldi aklına öğrenci olduğun? Kalmış okulun bitmesine şurada bir ay, hanımefendi ders çalışacakmış." Sonra sabır dilenir gibi ellerini yukarı kaldırdı ve, "Hey Allah'ım sen akıl fikir ver." Dedi.

Ardından bir dakika bile susmadan, taramalı tüfek gibi devam etti "Yat kız, sonra sabah kalkamıyorsun. Beş tane alarmla bile uyanamayınca, o zaman gösteririm ben sana. Gelir, ayaklarından yatakla yorganla sürürüm valla okula kadar. "

Aslında sakin kalmayı planlıyordum fakat son sözleri tamamiyle bana ithafen olduğundan, annemle o aşina olduğum tartışmalardan birine gireceğimizi anladım.

"Sana da ne yaparsak yapalım yaranılmıyor zaten." Dedim bende anneme karşı asla alttan alamama huyumu gözler önüne serip.

Fakat bu konuda anneme çekmiş olmalıydım ki, dişli rakibim annem de laflarını ağzıma ağzıma sıralayıp durdu "İtiraz istemiyorum. Saat çok geç oldu Ayça. Kitapların masanın üzerinde dursun, toplamam ben. Yarın okuldan gelince çalışırsın. Hadi kızım, hadi."

Asla çabucak pes etmemeliydim.

"Ya anne yeni oturdum zaten. Sal beni. Ayrıca yarın eve gelmeyeceğim ben,kütüphanede işlerim var. Hem.." Çalışma masamın loş sarı ışık veren lambasının yanındaki telefonuma uzandım. Tuş kilidine basıp ekranı açtım. Daha sonrasında isyankar bir tavırla -yeniden- odanın ortasında dikilip duran anneme döndüm, "Saat daha on bir yirmi iki."

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Sep 28, 2019 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

SillageWhere stories live. Discover now