13. Bölüm: ''İrinli Kalpler Mezarlığı''

1.4K 193 145
                                    

BURAYI GENİŞLETİN.

SINIR: 25 OY, 55 YORUM.

On üçle geldim, gidiyorum. Siz de oy ve yorumlarınızla gelin. <519849198418

İyi okumalaar!

13. İrinli Kalpler Mezarlığı

Eşeledim. Ellerimle göğsümdeki mezarları eşeledim.

Ellerimle zamanın gömüldüğü mezarı eşeledim. Hepsinde de mezarlar boştu, hepsinde de bir mezarda iki ceset vardı.

Eşelemeye devam ettim.

Cesetleri eşeledim. Etlerini, kemiklerini. Kalplerine ulaşana kadar durmadım.
En sonunda... Kalplerine ulaştım.
İrin toplamış kalplerine ulaştım.

Bu mezarlıkta zaman gömülü değil, zamanın gömdüğü insanlar vardı. Hepsi de içimde defalarca ve defalarca kez öldürdüğüm insanlardı.

İçimde defalarca kez öldürdüğüm benliğimdi.
Ellerime aldığım irinli kalp ise bana aitti.

Canım, susacağım kadar yanıyordu.

Neden böyle hissediyordum?
Neden gökyüzü, yeryüzüne çökmüş ve benim sırtıma binmiş gibi hissediyordum?

Boğazıma düğümlenen düşüncelerim, her yutkunduğumda nefesimi de tıkarken içerisine yuvarlandığım boşluğa tutundum.

Bu yüzden daha çok yara aldım ama kanamadım, kan topladım. İçimde birktirdim, içimi bitirmesini izledim.

''Anne!'' diye fısıldadım sancılı bir şekilde. ''Anne verdiğin hiçbir ağrı kesici göğsümdeki sancıyı almıyor!''

Saat kaçtı bilmiyordum, Tanay'la konuştuktan sonra telefonun yüzüne bakmamış, yüzümü de yorganımın altına saklamıştım. Odamı aydınlatan gece lambasının ışığından bile kaçıyordum. Gecenin aydınlığından bile kaçıyordum.

Yorganımı hızla başımdan attığımda tenime sinen nefesimin sıcaklığı odamın içerisine dağılarak benden uzaklaşırken gözlerimi penceremden dışarıya diktim. Ankara'nın göğü; ağlayamayan her insan için acısını toprağına kusarken geceyi üzerinden çeken gök, rengini şafak mavisine bulamıştı. Altıma giydiğim siyah, bacaklarımı saran eşofman altı ve üzerime giydiğim düz bir sweat ile telefonumu elime aldım.

Sekiz buçuk.

Saat sekiz buçuktu, kursum saat onda başlıyordu. Saatin kaç olduğunu ve kursuma ne kadar kaldığını önemsemeden montumun kollarını, kollarımdan geçirip üzerime giydikten sonra fermuarını çektim. Sırt çantamın askılarını omzuma geçirirken montumun cebine koyduğum telefonumla odamdan hızla dışarı çıktığımda dolaba koyduğum spor ayakkabılarımı giyerek bağcıklarını ayakkabımın içine sıkıştırdım.

Asansörün gelmesini beklemeden merdivenlerden aceleci adımlarla inerken sanki bir şeye yetişmek için çabalıyordum.

Neye yetişecektim?
Tanay bugün gelecek miydi orası bile kocaman bir muammaydı.

Parmaklarımı apartmandaki merdivenlerin tırabzanlarına sürterken avuç içlerime değen boyası çıkmış demirler ellerimi kaşındırmıştı. Apartmanın kapısını açıp evimizin olduğu sokağa adım attığımda ayaklarımın altına ezilen zeminden gelen sert sesler adımlarımı ne kadar sert ve hiddetli attığımın göstergesiydi.

Zaman SancısıWhere stories live. Discover now