son

279 34 139
                                    

"Özür dilerim..."

Fısıltılarını duyuyorum.

"Özür dilerim, özür dilerim, benden nefret etme, özür dilerim..."

Bedenimi zorlukla kıpırdatmaya çalışıyorum, ne halde olduğumuzu hatırlamıyorum, ne zaman uyuduğumuzu, ne zaman akşamı bulduğumuzu, ne zaman bu kadar seviştiğimizi. Gözlerimi zorlukla aralamaya çalışıyorum fakat bir şeyler batıyor sanki, görüşüm arttıkça sarı da artıyor, sonunda tüm algıları açılıyor, dudaklarını çeneme yaslamışsın, saçların yüzüme dağılıyor. Anlayamıyorum, yemin ederim, aptalın tekiyim ama anlayamıyorum.

"Özür, özür, özür..."

Delirmiş gibisin.

"Affet beni, gidelim, unutalım, affet..."

"Jimin."

"Seni sevdiğim içindi, bilmiyor musun, her şey senin içindi..."

"Jimin." Kollarından tutup seni kendimden uzaklaştırıyorum, gözlerini kırpmadan bana bakıyorsun. Bir tuhafsın, tuhaf ama ne, vücudumdan uzaklaşmak nedir bilmiyorsun. Bir şeyler diyecek oluyorum. Sormak istiyorum, ne oluyor, sana, bana, bize neler oluyor? Fırsat bırakmadan itiyorsun vücudumu, dudakların benimkileri buluyor. Gözlerin sımsıkı kapanıyor, ellerin çepeçevre sarıyor beni. Öyle bir tutkuyla öpüyorsun ki, tadımı iyice almaya çalışır gibi. Parmaklarımı sırtına çıkartıyorum, nazikçe karşılık veriyorum sana. Nereden bileyim? İşte küllerim, işte çilekler ve portakallar, sinek kuşları, dudakların, ellerin, mor, kırmızı, mavi. İşte bu, sen olan her şey. Yok oluyorum. Yok olduğumu zaten biliyordum.

Ellerin ellerime sıkı sıkı tutunurken dudaklarımızı ayırıyorsun. "Yalan söyledim."

İlk söylediğin şey bu oluyor. Ağzım aralık sana bakıyorum. İdrak etmek zor, gözlerin kapalı, korkuyorsun. Korktuğunu da zaten biliyordum ama hayalimde sen, hep güçlü olan, hep benim için kendini feda eden ve işte beni en çok seven, gerçek olan bir tek sen. Ben ise, ben, işte zavallı ben! Kendin için feda ettiğin ben!

"Renkler..." diyorsun. Titriyor kirpiklerin. Sanırım gerisini getirmeye gerek yok. Gerisi yok. "...aslında yok."

Yıldızlar bu akşamüstü alnından göz altlarıma dökülmekte, dilindeki güller yalnız dikenlerini bırakmakta, kalbimde bir şeyler sökülüp atılmakta. Biliyor musun?

Bilmiyorsun.

"Bembeyaz tenin." diye mırıldanıyorsun. "Süt gibi."

Sanırım bu kez ağlayan benim.

"Kül rengi saçların var, dumana benzer, biraz beyaz, pek değişik, öyle."

Ah Jimin. Ah benim bir taneciğim.

"Gözlerin kızıl değil Yoongi. Patlıcan da değil. Şarap rengi de değil. Doğrusunu istersen, şarap ne renk bilmiyorum. Gözlerin sadece siyah. Parıl parıl. Zift gibi. Siyah ve beyaz."

Dudakların büzüşüveriyor, gözlerinden yaşlar yanaklarıma süzülüyor. Yumuşacık dokunuşlarımla topladığım o minik damlalar benim yanaklarımda birbirine karışıyor, sanki görüp görebildiğin bütün renkler patlıyor yüzümde, sanki hüznünü öylece akıtıyorsun tenime, sanki beni öldürecek gibisin.

"Annem anlattı." diyorsun. "Ben de sana anlattım. Beni öyle sevdin ki Yoongi, bana yakışmak dediğin o aptalca şeyle kafanı öyle bozmuştun ki ben güzel olduğuna inanmanı istedim. Yoongi çok güzelsin, bak bu halinle bile, dünyadaki en güzel insansın, bütün o renksiz alemde parıldıyorsun ama nasıl anlatayım sana, gözlerimin önünde eriyip gitmene nasıl izin verecektim, sensiz nasıl yaşayacaktım?"

Alnıma yaslanan alnın, kirpiklerimi kırpamıyorum bile.

"Dayanamıyorum." Nefeslerini düzenlemeye çalışıyorsun. Öyle sıkı tutmuşsun ki bedenimi, kaçıp gitmemden korkar gibi. "Özür dilerim, ne olur affet beni, her gece kabuslar görüyorum, dayanamıyorum Yoongi, yemin ederim ne istiyorsan yaparım, sadece affet beni... lütfen..."

Ben sana ilk ne zaman âşık oldum?

"Beni onlara verecek misin?" dediğini duydum, bakışların benimkilerden kaçar gibi yerdeydi, bedenim battaniyenin arasına sarılmış ve ıslak saçlarım alnıma dökülüyordu.

"Ne?"

"Beni verecek misin onlara?" dedin bu kez, daha yüksekti sesin ve ben gözlerimi senden alamazken bakışlarımızı birleştirdin.

Parıltıları gördüm. Gözlerinde parıldayan bir şeyleri gördüm. Ama sen minik, çekingen bir kedi gibiydin, narin ve kırılgan, bense, ben... ben neydim ki?

" Jimin..." diye mırıldandım, boğazımda bir yumru vardı. Bana ne yapmıştın? Ne olmuştu da ben böyle gidemez olmuştum senden, nasıl hep en yakınında kalmak ister olmuştum? "Ölecek olsam bile kimsenin seni almasına izin vermezdim."

Bir saniye geçti. Sessizlik ve iki saniye. Üçüncüsünde, ayakların kanepeden aşağı sarktı. Yere değdi, adımların beni buldu. Merakla seni izlerken yanıma oturdun ve battaniyemin omuzlarımdan düşmesini umursamadan kavradın yanağımı parmak uçlarınla. Yüzün gittikçe yakınlaştı.

O gün Jimin beni öptü.

Ve Min Yoongi çoktan, ona bir hayli kapılmıştı.

Minicik ve rengarenk birine. Birlikte geçirdiğimiz bütün zamanlara. Ve Jimin de aslında bütün grilerime, olduğum gibi, sadece bana mı âşık olmuştu?

Gözlerimi yavaşça örtüyorum. Çünkü ihtiyacım olan tek şey bu. Güzel değilim. Güzel olmadığımı zaten biliyordum.

"Öp beni."

"Sana sonsuza kadar âşık olacağım."

"Çünkü senin yüreğinde göğün bütün tanrılarını ve yerin bütün insanlarını unutuyorum."*

*hyperion

*hyperion

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

bitti. böyle bir şey düşünmemiştim aslında ama aniden yazıverdim ve nedensizce, sanırım en iyisi bu olur diye düşündüm. bu hikayenin sonu yok. böyle giderdi. aklımda çok başla şeyler vardı ama işte neyse. sadece yoongi'nin jimin'i her şeye rağmen sevdiğini fark edişini ve ne olursa olsun, tüm o iç kusurları, renksizliği ya da aptallığının bunu değiştirmeyeceğini çaresizce kabul ettiğini göstermek istedim. değişmediler, bazı şeyler değişmez. yalnızca duvarların arasındaki yaşam insanı delirtir, düşünceler yer bitirir sizi, bilmiyorum ve öylesine bir an gerçeği fark ettiğinizde ona sıkı sıkıya tutunursunuz. onlar birbirlerine aşıklar. hep de öyle olacak. bütün evrenlerde ve diğerlerinde, ayrılsalar bile birbirlerine aşık kalacaklar. benim gerçeğim de işte bu.

okuduğunuz için teşekkür ederim ve umarım güzel bulmuşsunuzdur.

daha iyi olacağım.

kendinize dikkat edin.

151219.

yıldızlı şarapWhere stories live. Discover now