Bölüm 1

4 0 1
                                    


Yazdığı hiç bir şeyi okumayacaktım ama hikayelerin nasıl başladığını konuştuğumuz bir gün, söylediklerinden etkilenip bir şeyler karalamış Ferah. Kim olduğunu sonra anlatacağım size, bir süredir burada bizimle yaşıyor. 'Yayımlarsam sana adayacağım, bir göz atarsın herhalde' deyip elime bir kağıt tutuşturdu. Okuyunca öfkelendim, düşüncemi tersine çevirip unuttuğum şeylere üzülüyormuşum gibi ifadeler kullanmış.

Bir rüzgar yok mu, anılar yaratan unutma rüzgarı, uğultusunu dinliyorum onun, yaşadıklarım için kalbim sızlıyor...

Hiç böle kederlendiğimiz olmaz, üzülüp dikkati elden bırakırsam geçmişin beni kendine çekeceğini biliyorum çünkü. Bu rüzgar fikri ona değil, bana ait. Ferah, biz bunu konuşmadan önce, unutmanın ölümle ilgisi olduğuna inanıyordu; zaten, ölüm, sihirli sözcüğü onun.Rujunu tazeler gibi ölümden söz eder. Böyle süsleniyor, ifadesine ölümün bilinmezliği sinecek... Unutmanın canlılık getiren bir rüzgar olduğunu ben söyledim ona. Benimsemiş bunu; yakında unutur, kendi düşüncesi sanmaya başlar.

Olgun, buraya geçtiğimiz yaz sonunda geldi. Eskiden muhasebeciymiş. Dayısının ecza deposunda çalışmış. Uyku sorunu var, arkadaşlarından biri, 'Sanatçı hastalığıdır bu' demiş. İnanıyor öyle olduğuna. Bilgisayara ve resme meraklı. Olur olmaz zamanlarda canhıraş bir bağırtı koparıyor. Ölüme karşı bir haykırışmış bu. Duymazlıktan geliyoruz. Giray'a annesinin ölümünü kabullenmediğini söylemiş. Bağırtısını ilk kez duyduğumda bahçede birinin üstüne kaya yuvarlandı sanmıştım. Dışarıda öylesine sahipsiz bir ezilme çığlığı kopmuştu ki, her birimiz ayrı köşelerden koşup çevresini sarmıştık. Dizüstü yere çökmüş, soluyarak kendine gelmeye çalışıyordu. Olur olmaz zamanlarda bir şarkı tutturur sonra.. Bu haliyle içimizden bazılarını ürküttü. Ondan uzak duranlar var aramızda. Müzik zevki de görünümüyle pek bağdaşmıyor, geceleri odasından ilahi sesler yükselir. Ney üflemeyi öğrenmek istiyor, bu isteğini insanı üzecek kadar yineliyor kimi günler. Kargı ve kamış kesmeye gidiyor sürekli. Kesip taşıdığı kargılardan, kamışlardan, odasında yürünecek yer kalmadı. Bir ara, üfleyeceği neyi kendisi mi yapmayı düşünüyor acaba diye endişeye kapılmıştım. Sesi de, sözleri de bana dokunuyor. Pek bir şey sormam ona ama dayanamayıp, 'Kendine bir kulübe filan mı yapmayı düşünüyorsun Olgun bunlarla' diyerek yokladım bir gün . 'Bir şey yapmam  onlarla, yok.... Öyle ... Kesip elimde tutuyorum, bakmak hoşuma gidiyor. Kargıları seviyorum, güzel ses veriyorlar..' dedi. Rahatladım o zaman. 'Aslında ben atları seviyorum, kargıları atlara benzettiğim için seviyorum, püskülleriyle...'

Geldiği gün anlatmıştı, Olgun'u sıkıntılı uykusunda uyandıran, asfalt tabancalarının çıkardığı bitmez tükenmez kırma sesi ve ardı arkası kesilmeyen otomobil alarmlarıymış.. Kaçma isteği, kulağında patlayan bu seslerle bir karara dönüşmüş.

Gelenlerin çoğu karar anıyla ilgili buna benzer şeyler anlatır. Dinlemek beni sarsardı eskiden. Hep bir çatlama, kopma sesiyle, ayrılma hışırtısıyla zihnimde beliren, dönmemek üzere giden insan imgesinin yerini, ansızın içimde uyanan bir sezgi sonrasında, bir yırtınmayla dünyaya gelen insan görüntüsü aldı. Nasıl doğduklarını anımsayıp, bilmeden bunu anlattıklarını düşünmeye başladım. Ben artık böle dinliyorum öykülerini. Ama söylemiyorum kimseye.

Sanırım, Olgun buraya annesini unutmak için geldi. Zamanın çoğunu bilgisayar karşısında geçiriyor. Web sitemizi o kurdu. www.unutmabahcesi.org..... Şimdilerde yeni yüzümüzü oluşturmaya çalışıyor. Her birimizin birer  pet şişe olduğumuz düşüncesinden yola çıkarak pek çok çizim yapmış. Şişelerin kimi renkli, kimi renksiz... Dik duranı, üstüne basılıp ezilmişleri var, başka bir sayfa da  oraya buraya fırlatılmış gibi görünüyorlar. Fikrimi sordu, söyledim, pet şişelerden nefret ederim, üretiminin yasaklanmasından yanayım. Umarım morali bozulmamıştır, aylar aldı çünkü bunu hazırlaması. 

Unutma BahçesiWhere stories live. Discover now