👻29👻

2.8K 190 51
                                    

Bir bitkiden farksızdım. Eğer fotosentez yapabiliyor olsam, muhtemelen yemek yemek için bile yatağımdan çıkmazdım. Fakat ne acı bir durumdur ki, karnımı içine düştüğüm buhran bile doyurmuyordu. Her insanın hissettikleri acıyı farklı bastırma şekilleri vardı ve benimkisi uykuydu. Uzay'ın çekip gittiği o dakika yaptığım ilk şey odama dönüp yorganımın altına girmek olmuştu. Tek bir damlanın kirpiklerimden sızmasına izin vermemiştim. İsminin zihnimde ikinci kez belirmesine kalmadan kendimi uykunun dipsiz boşluğuna bırakmıştım. 

Açlıktan artık ağrıma evresine geçen karnımın uyarısıyla gözlerimi ilk kez araladığımda odanın zifiri karanlığa kaldığını fark etmiş ve vücudumdaki ağrılarımla birlikte mutfağa yollanmıştım. Annem dönmüş çoktan yatağına girmişti. Beni uyandırmadığına bakıldığında gece döndüğü anlaşılabilirdi.

Karnımı tıka basa doyurup saate bile bakmadan tekrar yatağıma dönünce gözlerimi ikinci kez akşam açmıştım. Hesaplamalarım doğruysa tam otuz altı saat uymuştum ve... mide bulandırıcı görünüyordum. 

Aynı ruhsuzlukla duşumu alıp, karnımı doyurmak için odamdan çıktığımda annemle karşı karşıya geldim. Elinde büyük kahve kupası ve yarısı yenmiş bir kurabiyeyle bana, ona küfretmişim gibi bakarken utanmazca esnedim. 

"Sanırım günaydın demek için geç oldu," diye iğneleyici bir ses tonuyla mırıldanıp kurabiyesini ağzına tıktı. "Belki yaşamını sürdürmek için besine ihtiyaç duyarsın diye bir şeyler hazırladım. Yerken kimin seni yataklara düşürdüğünden bahsedersin." Ardından arkasını dönüp yürümeye başladı. Mutfağın kapısında gözden yittiğinde derin bir nefes alarak peşinden ilerledim. 

Masanın üzerinde duran et yemeğine ve hiçte tane tane görünmeyen pilava bakarken annem meyve suyuyla doldurduğu bardağı masaya bırakarak başıyla tehditkâr bir 'otur' işareti yaptığında ikiletmeden sandalyelerden birini çektim.

Nefes almadan ardı ardına ağzıma tıktığım lokmalarımın ardından beni, onun bir parçası olduğumdan şüphe edermiş gibi süzmeye başladığında yutkunmaya çalıştım. Sabır dileyerek bardağı önüme ittiğinde aynı sükunetle meyve suyunu kafaya diktim.

"Yeterince oyalandık mı, kızım?" Diye sert bir sesle konuşmaya başladığında henüz elime almış olduğum kaşığı tekrar tabağa bırakmak zorunda kalmıştım.

"Bence neler olduğunu tahmin ederek de öğrenebilirsin." Uzun zaman sonra ilk defa konuştuğumdan olsa gerek sesim garip bir şekilde pürüzlü çıkmıştı. Boğazımı temizleyerek bir lokma daha ağzıma attım.

"Ayrıldınız. O kadarını anlamamak için geri zekalı olmak gerek. Ya da annen olmak..." Baygın bir bakış atıp devam etti. "Benim sorguladığım şey sebebi?"

Lokmamı yutup bir an için durdum. Sebep neydi? Ah, hatırladım. Bana inanmamıştı. Sadece o sabah da değil. Bana en başından inanmamıştı.

"Bana inanmamış hiç," diyerek düşüncelerimi dile getirdiğimde kaşları çatıldı. "Hislerinin karşılığı olduğuna inanmamış. Dile getirmeme rağmen, bana hiç inanmamış."

"Nasıl anladın bunu?" Diye sorduğunda ona anlatmadan bu masadan kalkamayacağımı bakışlarındaki kararlı ifadeden rahatça anlamıştım. Bu yüzden ne onu ne kendimi tartışmakla yormamış ve en başından tüm olanları, hatırladığım kadarını, anlatmıştım.

"Biliyorsun, bu konuda bolca öğüt vermeye açığım. Ama nedense bunlara ihtiyacın olmadığını hissediyorum." Ardından boşalan bardağımı alıp masadan kalktı. Bardağı tekrar meyve suyuyla doldururken bir yandan da sözlerine devam ediyordu. "Senin hiç kimsenin öğütlerine ihtiyacın yok. Aynı şekilde muhtemelen onun da yok. İhtiyacınız olan şey cevap. Yalnızca ikinizin verebileceği cevaplar."

Tekrar masaya döndüğünde bardağı önüme bırakıp temkinli bakışlarla süzdü beni. "Senden bir olgun gibi davranmanı beklemiyorum. Kimse beklemiyor. Kimse alttan almanı istemiyor. Kimse senin yataklara düşüp sessiz kalmanı istemiyor. Annen olarak, senin sorunlarını haykırmanı istiyorum, İlya. Bu sorunun kiminle ilgili olduğu önemli değil. Benimle olsa da gelip benim yüzüme haykırmanı isterim. Bana sormanı isterim. Benimle konuşmanı isterim. Susman benim senin hakkındaki düşüncelerimi doğrular. Öyle değilse bile ben kafamda bu şekilde kurarım. Senin annen olarak bu şekilde düşünürüm, İlya." Derin bir nefes aldı ve gözlerindeki kırgınlık ifadesi kendini gösterdi. "Kimler susar biliyor musun? İlişkisini medenice bitirmiş olanlar. Aralarında her şeyi konuşup halletmiş olanlar. Kalpleri arasındaki bağları koparanlar, boşananlar susar. Ayrılsalar bile ortak bir noktada yüz yüze geleceklerini bildikleri için susarlar."

Tabağımın kenarında halsizce duran elime uzanıp sımsıkı tuttuğunda avuçlarındaki sıcaklıktan akan hisler göz yumulamayacak kadar barizdi. Enerji veriyordu, cesaret veriyordu. Güç veriyordu.

"Sakın susma, İlya. Ağla ama susma. Bağır çağır, kır dök ama susma." Deyip elime içten bir öpücük kondurduğunda yüz ifademde hiçbir değişiklik olmamıştı. Ancak içim tam bir mahşer yeriydi. Çığlıklar ardı ardına koşuyor, sorular ardı ardına yöneltiliyordu. Sanki göz yaşlarım o savaşın ortasına iniyordu. Ama dışarıdan tık yoktu.

Elimi yavaşça elinden çakip masadan kalktım. Uymak istiyordum. Düşünmek istemiyordum. Sadece uyumak istiyordum.

Fakat anlaşılan kapının kenarına çarpan ayak serçe parmağım benimle aynı fikirde değildi. Benim patlaman olmaya kararlıydı. İçimdeki savaşı dışarı püskürmeye kararlıydı.

Acıyla inleyip yere çöktüğümde gözlerimden ardı sıra akan yaşlar ya da boğazımdan, içimi sökmeye meyilliymişçesine gelen hıçkırıklar yalnızca fiziksel acıdan kaynaklanmıyordu. Mental bir acının dışavurumuydu bu. Öyle güçlü, öyle sarsıtıcıydı ki, parçalandışımı içten içe hissediyordum. Benliğimden boşalan duyguların hafifleyen yükünü hissedebiliyordum. İlk kez. Bana mutluluğumu, sevgimi, aşkımı paylaşmayı öğreten adam, acımı kusmayı da öğretmişti.

Sanırım benim de ona öğretmem gereken birkaç şey vardı.

👻👻👻

Yarı açık gözle yazdım resmen bölümü. Olabildiğince yazım hatalarını düzeltmeye çalıştım ama bence yazabildiğime şükretmeliyiz wizmwğxmwğcd. O zaman sizlere günaydın, bana iyi geceler dostlarım♥️. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın😘.

HAYALET | TextingWhere stories live. Discover now