sevme zamanı

363 23 21
                                    




2016

"90'lı yılların sonlarıydı. Mevsim yanlış hatırlamıyorsam güz bitimiydi yani benim yirmi sekizinci yaşımdı. O sıralar günlük yaşam Kore'nin geçmiş tüm devirlerine kıyasla rahatlıkta, lükslükte, zenginlikte zirvedeydi. Lüksmüş zenginlikmiş dediğime bakmayın, kendi hayatım çivisi çıkmış kadar berbattı. Yirmi sekizimin başlarındaydım o karanlık hapishaneye tıkıldığımda.

Tıkılmak kelimesine takıldınız mı bilmem ama ben yine de anlatayım size kendi masalımı. Ben o hapishaneye tıkıldım çünkü zorunda bırakıldım. Yalan yok, kötü bir hayat yaşıyordum. Ülkenin gelişmeye başladığı o rahat dönemde benim gidecek yerim, giyecek kıyafetim, yiyecek tek bir lokmam dahi yoktu. Hayatın beni bu raddeye getirdiği yetmezmiş gibi yaşadığım ülke de çare olmamış kendi çaremi hapishaneye girmeye karar vermekle bulmuştum. Sokakta yatıp kalktığım için mahalledeki herkesi tanırdım, şansıma kiralık katil de tanıyordum. Üstlendim tüm suçlarını başımı sokacak bir yer bulmak için. Kolay da oldu, o zamanlar şimdiki gibi her yeri kaydeden, yutkunduğumuzu bile net bir şekilde çeken o kameralardan yoktu.

Hapishane koşulları da dışarı gibi kötüydü ama en azından yağmur yüzünden ıslanmıyor, gerektiğinde tuvalete gidebiliyordum. O dönemin bazı hapishaneleri şimdikinden farklıydı. Hücre sistemi yoktu, koca bir odaya yer yatakları atılmış, battaniye ya da yastığı da ancak dışarıda seni seven birileri varsa onlar getiriyordu. Ben uzun bir süre yastıksız, yorgansız uyudum. Sonra bazıları hapishaneden gitti de bir battaniyem oldu. İyi hapishaneler de vardı ama büyük suç işleyenlerin yaşaması bile ayıpken kalkıp hücreli hapishanelere gönderemezlerdi.

Gelelim masal kısmına. O bok çukurunu andıran hapishanede, hayatıma ay ışığı gibi süzülen kişiyle de orada tanıştım. Deliydi o zamanlar kanımız da, canımız da o yüzden bayağı patakladık birbirimizi ama sevmeyi, birbirimizi kollamayı da bildik. Aldığım her bir nefesi ona borçluyum."

1996

"Hani geçen radyoda haberi geçen büyük dolandırıcı vardı ya..." Gecenin karanlığı hapishanenin büyük odasına çökmüş tavana yakın yapılan ufacık pencereden esen rüzgar Chanyeol'un yüzüne kadar eserken o, yan tarafta fısıldaşan diğer mahkumları dinliyordu.

"Kimi diyorsun lan, sıçtığımın radyosunu mu ezberleyim bir de?" Bu hapishanede normal cevap vermeyi zayıflık olarak gören çok insan vardı. Ya tırsık derlerdi ya nonoş. Hayatının çoğunluğunu sokaklarda geçiren Chanyeol hapishanede konuşabileceği kimseyi bulamıyordu bu sebeple. Varlıklı bir ailede geçen çocukluğunu hayal meyal hatırlıyor olsa da konuşma dili onun için önemliydi, yılların zorlu yaşam koşulları bile bunu bozamamıştı. Biriyle iki laf edeyim dese kendini itin götüne sokulmuş halde bulurdu.

"Sikik kafalı, kiliseleri soyup soğana çevirip parayı bağış vakıflarına dağıtan robin hood çakması vardı ya onu diyorum." Duydukları sonunda Chanyeol'un ilgisini çekmeye başlamıştı. Yanlış hatırlamıyorsa ya da başka birisinin anlattığı anıyı sahiplenmiyorsa küçükken en sevdiği hikayelerden biriydi robin hood.

"Ha o gevendeyi diyorsun. Ne olmuş ona?"

"Yakalanmış dediler, dallamayı kesin buraya getirirler. Bizim koğuşa verseler de eğlence çıksa." Bu hapishanenin tek eğlencesi radyoydu. Yedi yirmi dört hep açık olurdu bu radyo, genelde de müzik sesi duyulurdu. Chanyeol bu durumdan memnundu ama herkes için aynı şey söylenemezdi. Haftada iki gün yarımşar saatten güneşi görme izinleri de vardı, bu mahkumların en sevdiği vakit miydi tartışılır ama kokuşmuş koğuş odasından çıkıp temiz havayı ciğerlerine depolamak hepsine iyi gelirdi. Birde mahkumların yapacak hiçbir şeyleri olmadığı için birbirlerine sataşmayı eğlence bilirlerdi.

sevme zamanı - chanxingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin