6.6

18K 1.2K 713
                                    

bugün attığım üçüncü bölüm atlamayın. tşk. oy yorum atın gözünüz seveyim.

Yağız.

"Senin burada ne işin var?" Mutfağa ses gitmesin diye fısıldasam da annem kapıdan kafasını uzatıp Doruk'u gördüğü an mutluluğun formülünü bulmuş gibi ışıl ışıl gülerek yanımıza geldi.

"Heh, geldin mi Doruk oğlum?" Elleri yağlı olmasına rağmen hafifçe Doruk'a sarılan annemle utanç duygusu vücuduma yayılmaya başladı ama sonra durdum.

"Bir dakika ya! Senin misafirin Doruk muydu?" Sesim istemsizce yükselmişti ve Doruk'un gözleri yüzümü arşınladıkça geriliyordum.

En berbat halimdeydim, üzerimde eski çamaşır sulu bir tişört vardı ve eşofmanımın üzerinde ketçap lekesi olduğuna bahse girebilirdim. Saçlarım fazla dağınık, gözlerimin altındaki mor torbalar artık daha da belirgin olduğu için zombi gibi görünüyor olmalıydım.

Bir anda fazla endişelendim.

Bana bakma. Bakma.

"Evet, kuzum." Anneme ters bir bakış atıp Doruk'a bakmadan odama çıkan merdivenlere yöneldim.

"Yağız!" Arkamdan seslenseler bile kendimi berbat hissediyordum. Onu ben de çağırabilirdim ama aklıma gelmemişti. Genelde yanında fazla düşünme imkanım olmuyordu, o çok düşündüğümü söylese de yanında düşünebildiğim tek şey onun kusursuzluğuydu.

Kapımı çarpıp odama girdiğimde gözlerim yanıyordu, dolabımın kapaklarını açıp temizlik yaparken giydiğim giysileri üzerimden çıkarttım. Mor kısa kollu bir tişört ve koyu renk bol bir eşofmanı yatağa fırlattığım sırada kapı açıldı.

"Yağız?" Annem içeriye girdiğinde yüzündeki o mutlu ifade yerini yavru köpek ifadesine bırakmıştı.

"Anne dışarı çıkar mısın?" Sesim kısıktı. İstemeden sesimi yükseltmekten korkuyordum.

"İyi geleceğini düşünmüştüm." Niye çevremdeki herkes beni bu kadar düşünmek zorundaydı? Felç geçirmişim gibi davranıyorlardı.

"Düşün diyen oldu mu?!" Annem olduğu noktada sıçrarken kapıyı gösterdim.

"Çık dışarı kalbini kıracağım yoksa." O dışarı çıkarken kalbimi yakan pişmanlık göğsümü daraltıyordu. Ona bağırmamalıydım.

Tam komodinin üzerindeki ilaçlara uzanmıştım ki kapı tıklanıp açıldı. Doruk üzerindeki siyah spor gömlekle ve kot pantolonun altına giydiği siyah adidas ayakkabılarla fazla karanlık gözüküyordu. Açık kahve saçları alnına dökülmüş, gözleri canlı bakıyordu.

"Girebilir miyim?" İlacı avcumda saklayıp başımla onayladım.

"Hey..." Annemin onu buraya gönderdiğini tahmin ettim.

"Hey." Yatağın çevresini dolaşıp önümde durdu. Gözleri içime bakmak ister gibi dikkatle gözlerimi yokladığında kuru dudaklarımı yalayıp ona karşılık verdim.

"Burada olmamı istemiyorsan gidebilirim?" Gittiğini düşünmek istemiyordum, arkasını dönmesini sevmiyordum. Ben arkamı döndüğümde onu orada bulmayı seviyordum, onun gitmesini istemiyordum.

"Hayır." Güvensiz bir şekilde kollarımı boynuna doladığımda bunu bekliyormuş gibi kolları belime dolanıp beni kendisine çekti. Dudaklarımızı buluşturmak için dayanılmaz bir istek duyduğumda buna boyun eğip onu öptüm.

İçimde patlayan volkanların sıcaklığı karnıma yayılırken üst dudağını emip geri çekilmek üzere bıraktım ama ağzımın içine doğru nefesini verdiğinde beynim uyuştu, düşünme yeteneğimi kaybettim. Dudaklarına yapışıp dişlerimle dudaklarını küçük küçük ısırdım, inleyerek ağzını araladığı anda ise dillerimiz buluştu. Soğuk pirsingi içimi titretirken ağzımın içindeki metali dilimle okşadım. İnlediğinde boğazından çıkan sesle kalbim dört nala atmayı bıraktı, yanında ortam yoktu. Ya çok fazlaydım, ya çok azdım. Ya yanıyordum ya donuyordum. Dudaklarımız raks etmeye devam ederken nefesimi tükettiğimi fark edip geri çekildim. Islak dudaklarımız birbirine sadece santim santim uzaktayken gözlerimizi aynı anda araladık. Mavileri bendeki enerjiyi de çekmiş gibi ışıl ışıldı.

animosity |boyxboy|Where stories live. Discover now