11| she can't say lie.

2.7K 248 86
                                    

"Bana yalan söyleme!"

"Söylemiyorum!"
Kızın kolunu daha çok sıktığında artık canı o kadarda yanmıyordu.
Alışmıştı.

Jaebum elimde tuttuğu kolu yere doğru savurduğunda kızın ince bedeni de bir dal parçası gibi kırılıp yere düştü.

O kadar sert itmişti ki yere çarpan diz kapakları şiddetle sızlamıştı.

"Aldatıyor musun lan beni?!"

Ağlamaktan bitap düşmüş gözlerini ona çevirdiğinde hala inanamıyordu bu duruma.

Her seferinde şaşırıyordu gerçi.
Nasıl bu kadar bencil olabilir diye.

"Konuşsana!"

"Aldatmıyorum! Bu nasıl mümkün olabilir? Kukla gibiyim!
Ne istersen onu yapıyorum!
Git diyorsun gidiyorum, gel diyorsun geliyorum!"
Jaebum sinirle gülüp yanındaki tekli koltuğa sert bir tekme savurdu. Rose ayağa kalkıp hiç yapmadığı şeyi yapıp karşısına dikildi.

Sabrının son demlerindeydi.

"Beni bunca yıla rağmen hala tanıyamamışsın."
Dedi. Alev püsküren irisler onu deli gibi korkutuyordu lakin rol kesti. Güçlü gibi davrandı.

"Ve bende seni tanıyamamışım Jaebum. Sen insanlara değer vermenin ne olduğunu bilmeyen bencilin tekisin."

"Ya, öyle mi?!"
Gözlerindeki alaylı ifade zaten parçalanmış kalbini tuzla buza dönüştürdü iki saniyede.

"Gidiyorum. Ne halin varsa gör."
Arkasını dönüp koşar adımlarla odasına girdi.

Jaebum'un bağırışlarını ince duvarların ardından rahatça duyabiliyordu.

"Bensiz bir hiçsin Park Rose!
Bir gün buraya dönmek için yalvardığında sana sadece güleceğim!"

Bu onun ilk defa gitmek isteyişiydi ve gerçekten kararlıydı. Gözlerinin önündeki yaşları saymazsak bu sefer ona yenilmeyecekti.

Yatağının altından çıkardığı valizi hızlıca doldurdu. Zaten çok eşyası yoktu.

Sırt çantasına da kitaplarını yerleştirdi ve derin bir nefes aldı.
Hıçkırıklarını tutmaya çalışıyordu.

Her şeyinin aldığından emin olduktan sonra hırkasını giyip ıslanmış yanaklarını temizledi.

Artık kendi başının çaresine bakacaktı.
Bunu nasıl yapacağını bilmiyordu fakat yapmalıydı.

Büyük valizi ve sırt çantasını en seri şekilde hole getirirken Jaebum salondaki koltukta öylece oturduğunu görmüştü.
Hayır, bu sefer kanmayacaktı o hastalıklı psikopata. Bu sefer onunla ilgili her şeyi bırakıp gidecekti.

Kırık kalbinin parçalarını o evde bırakarak ne kadar uzaklaşabilecekse o kadar gidecekti uzağa.

Apartmana çıkıp asansöre bindi ve cebindeki telefonu çıkardı.

he loves & wants || vrosé✔️Where stories live. Discover now