.

5K 411 561
                                    

Jimin, elindeki bez parçasını sevgilisinin kanayan yarasına sertçe bastırdı. Kanı durdurmak adına öyle büyük bir hırsla dolmuştu ki, bunun canını yakacağını bile düşünemiyordu. Tepelerinden uçaklar geçiyordu rahatsız edici bir uğultuyla, bombalar ardı ardına patlıyordu. Tüm bu çirkin şeylerin, toz ve dumanın arasında sevgilisinin dolu gözleri onu izliyordu ve sanki hiçbir şey demeden çığlıklar atıyordu; mermiyi çıkarması için, kanı durdurması için yalvarıyordu. Jungkook'un canı sahiden çok yanıyordu ve bu cehennemde onun için elinden hiçbir şey gelmiyordu.

"Jimin..." demişti Jungkook bitkin sesiyle. "U-uğraşma sevgilim. Bi... Bitti..."

Jimin hızla başını iki yana salladı, onun tek cümlesiyle boğazındaki yumru ağırlaşmıştı ve taşımak artık çok daha zordu; hıçkırık krizine girdi. Göğsündeki o kurşun yarasına bakmaksızın bezi daha çok bastırdı. Jungkook'un gözleri yavaşça kapanıyordu, bunun bir son olduğunu kabullenmişti ki artık çığlık atmıyor, telaş içinde yarasını tutmuyordu. Yarı açık gözlerinin tek odağı Jimin'i ve gözlerinden akan kanlı inci taneleriydi.

Bir tanecik sevgilisinin her sızlanışında yavaşlayan kalbine ani bir sancı giriyordu. Gözlerini ayırmıyordu yüzünden, bu görüntüyü unutmak hiç istemiyordu. Bir an için, bunun bir son olduğu aklına yeniden dank etti ve gözyaşları hızlandı. Gözleri aceleyle onun yüzünde dolandı. Sanki onu öldürecek olan şey bedenine giren bu kurşun değil de, onu unutmakmış gibi dikkatle izledi. Çatlamış dudakları korkuyla titriyordu, minicik gözleri ağlamaktan şişmişti ve artık daha da zordu göz bebeklerini görebilmek.

"Hepsini bitireceğim!" Öfkeyle bağırdı Jimin, çatlayan sesi onu normalden de güçsüz gösterdi. "Onları kan gölünde boğacağım!"

Yorgun gözlerle onu izlerken gülümsedi. Titreyen eli, zorlukla yüzüne uzandı. Baş parmağının ucu dudağına değdiğinde, Jimin elektrik çarpmış gibi hızla başını çevirdi ona. Gözyaşları teker teker sevgilisinin yüzüne damlarken, yüzünde dokunuşunu hissetti. Jungkook ona çaresizlikle bakıyordu, belli ki onun böyle öfkelenmesini istemiyordu. O sinirlendiğinde tepelerindeki bulutlar kararıyor, uçakların füzeyi hatırlatan sesleri daha yakından geliyordu. Hayır, bu sesler ve bu karartı şimdi onları sarmamalıydı. Jimin'in dudağının kenarı öfkeyle asılıp titrememeli, kaşları çatılmamalıydı. O, şimdi yavaşça yumuşayan bakışları gibi, Jungkook'una hep huzurla bakmalıydı.

"Boğma, Jimin. Beni kurtar, onları boğma."

Aklı, ağzından birden çıkıveren kelimelere şaşırdı. Az önce kurtarılmaya dair hiçbir umut taşımayan ruhu, bu cümleyle taştan örme duvara çarpmış gibi sarsıldı. Ona az önce uğraşmamasını söyleyen sevgilisinin bu çağrısı karşısında eli ayağına dolaştı Jimin'in. İki kader arasında mekik dokuyan düşünceleri yüzünden iyice geriliyor, kalp atışları başını döndürüyordu. Az ötelerinde patlayan bombanın sıçrattığı toprak parçaları bedenlerinin üstüne saçıldı. Jungkook, Jimin'in yırtılmış kıyafetlerini süzdü bilinçsizce. Ne acı, yaralarla dolu teni kıyafetinin deliklerinden görünüyordu. Göğsündeki yarığı hissetmedi de onun omzundaki yaraya inim inim inledi.

Jungkook, birdenbire ölüm sonrası hayattan ne kadar korktuğunu fark etti. Her güne beraber uyandığı o güzel bedenin gülümsemesini, kahkahalarını, dans ederken elleri arasında tarif edilemez bir zariflikle kıvrılan belini ve öpüşlerini bir daha asla göremeyecek, tadamayacak olmak ihtimaliyle bedeni, onun kollarında kısa süreli bir krizdeymiş gibi şiddetle sallandı. Yalnızca kalbini ağrıtmakla yetmedi, bu ihtimaller yüzünden kan püskürttü onun gözleri önünde. Feri sönmüş gözleri, yüzünün her yerinde hızla gezindi. Sanırım ölüyorum, iç sesi ona telaşla duyurdu. Bu onun ellerinde son anım!

veda | jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin