-6-

5K 312 4
                                    

Zaman iki yaralı yürek içinde geçmek bilmedi. Günler, saatler çok yavaş ilerliyordu. Acı dayanılmaz boyuta ulaşmıştı. Dilek ölü gibi yatıyordu. O gece eve geldiğinde yaşadıkları geldi gözünün önüne. Arkadaşının bitik, çamur içindeki halini, silip atamıyordu bir türlü kafasından. Çok kötüydü. Onu alıp, yıkamıştı. Çamur yerine kan akıyordu. Sanki canı kanıyordu. Bu kadarı fazla değil miydi? Rabbim neyle sınıyordu onları. Dilek günlerdir hiçbir şeye tepki vermiyordu. Zühre her şeyi denese de, bir türlü ulaşmayı başaramamıştı canına. Kızıyordu kendine, onu koruyamamasına. Tüm sinirini işlerden çıkarıyordu. Zaten zor bir savcıydı, şu sıralar tam çekilmez olmuştu. Hakimlik sınavı da, üzerine tuz biber olmuştu. Yorgunluktan bitmiş bir halde eve girdi. Dilek yine odasındaydı belli ki. Usulca çıktı merdivenleri, yavaşça araladı kapıyı. Canı yine uyuyordu. Sormuştu psikolog arkadaşına uyuması bu kadar normal olmasa da, kaçış yöntemi olduğundan kızamıyordu ona. Unutacaktı. Atlatacak, önüne bakacaktı. Yeniden bir hayat kuracaktı.

Altan, hiçbir tedaviye cevap vermiyordu. Ne yaparlarsa yapsınlar, bir türlü iyileşme göstermiyordu. Doktorlar ellerinden ne geliyorlarsa yapmışlardı. Fikret amir delirmek üzereydi. Göz göre göre kaybediyordu, oğlu gibi sevdiği adamı. Bu kadar mı işlemişti bu kız ruhuna? Bu kadar mı acı çekiyordu? Yaşamak istemeyecek kadar mı geçmişti kendinden? Kızıyordu. Çırpındıkça batıyordu. Altan’ı yaşatmalıydı. Bunu da sadece o kız yapabilirdi. Düşündü. Çağırsa gelir miydi? Çağırmamalıydı. Belki bir ses kaydı. Belki bir mektup, bir çözüm bulmalıydı. Son kez konuşmayı denemeye karar verdi. Olmazsa başka bir çözüm bulacaktı. Altan’ın odasına girdi. Uyumadığını biliyordu. Doktor kendisinin uyanmadığını, dışarıdaki sesleri duyabildiğini söylemişti.

Altan oğlum, burada senin amirin olarak değil, ağabeyin olarak oturuyorum. Kendini öldürdüğünü görüyorum. Buraya sana yeminini hatırlatmaya, kalkmalısın demeye, yeniden hayata dönmeni sağlamaya geldim.  Sen ölemezsin, vatanın için bir söz verdin. Kendin için değil vatanın için yaşamalısın. O kızda senin gibi acı çekiyor. Onunda canı yanıyor, ama o kız hiç vazgeçmedi. Senin bir yerlerde nefes aldığını bilmesinin yeteceğini söyledi. Sen onun bu davranışı için bile kalkmalısın. Kalk artık oğlum, iyileş, dön artık aramıza. Vatanımızın sana ihtiyacı var. Benim sana ihtiyacım var. Alkan’da hiçbir tepki gelmedi. Çıkmak için kalktığında, makineden sesler gelmeye başladı. Tüm doktorlar içeriye doluştu. Fikret amir endişeyle dışarıya çıktı. Doktorların odadan çıkmasını beklemek, ömründen ömür götürüyordu. Sonunda doktorlardan biri dışarıya çıktığında, koşarak yanına gitti.

“hastamız kendine geliyor, ağzındaki hortumlara tepki verdi. Hortumları çıkardık. Uyanmasını bekleyeceğiz. Ne dediyseniz işe yaramış.”

Doktorun yanından uzaklaşmasıyla rahat bir nefes aldı. Alkan sonunda kendine gelecekti. Günlerden sonra ilk kez uyuyacaktı.

Dilek uyanması gerektiğini biliyordu. Daha fazla kaçamayacaktı. Yüzleşmeliydi. Hayata dönmeliydi. Sevdiğine söz vermişti. İyi olacağım demişti. Pes edemezdi. Yavaşça açtı gözlerini. Yataktan çıkmak için hamle yaptığında, başı döndü. Günlerdir yatıyordu. Bunun olması normaldi. Yardım almalıydı. Zühre’ye seslendi. Zühre önce yanlış duyduğunu sandı. Tekrar sesi duyunca, yukarıya doğru koşmaya başladı. Nefes nefese odaya girdi. Onun bu halini gören Dilek gülse mi? ağlasa mı bilemedi. Ne kadar da korkutmuştu canını. Utanarak, “ben kalkamadım, bana yardım eder misin?” diyebildi. Zühre, hemen arkadaşının beline sarıldı. Yavaşça kaldırdı. Merdivenlerden inerken, oldukça yoruldu. Günlerdir ne yürümüştü, nede yemek yemişti. Bunların olması çok normaldi. Masaya oturdu. Acıktığını bildiğinden, ona söyletmeden hemen yemekleri koydu. Dilek bir iki lokma yedikten sonra, çatalı bıraktı.

TeK kUrŞuNWhere stories live. Discover now