A for Amsterdam

998 110 83
                                    

yazar: jongnugget

"Millet, kıpırdayın!" diyerek eliyle işaret etti Jongin, sesi yüksek ve sinirli çıkıyordu. Havaalanının çıkışına doğru yürürken adımları hızlı ve kararlıydı. Ekiptekiler onun temposuna yetişebilmek için gerçekten hızlı bir şekilde yürümek ya da tam arkasında koşmak zorunda kalıyordu.

Ve hepsi de etrafında iki metrelik güvenli bir yarıçap bıraktığına emin oldu, çünkü Kim Jongin mutlu değildi. Ve o mutlu olmadığında yapılacak en iyi şey uzak durmaktı. Bilirsiniz, kendilerini korumak için.

Kyungsoo için öyle değildi, tabii. Jongin'in hemen yanında yürüyor, arada sırada erkek arkadaşının yüzüne ve gözlerini soğuk, tüm suratını korkutucu gösteren o belirgin ve keskin açılı kaşlarına bir bakış atıyordu.

Kyungsoo iç geçirdi.

"Yapabileceğin bir şey yoktu." dedi, havaalanının kapılarını açan ve dışarı çıkan Jongin'e bir bakış daha attı, Kyungsoo'nun da geçebilmesi için kapı kolunu bırakmamıştı.

"Evet, vardı." Jongin kaşlarını çattı. "Özel jetim olabilirdi."

"Bu bir şeyi değiştirmezdi." diye mırıldandı Kyungsoo, arabalarına doğru ilerlerken gözlerini güneş ışığı yüzünden kıstı. "Özel jetle de, kargo uçağıyla da rüzgarı durduramazdın."

Uçuşları ertelenmişti. Kötü hava şartları.

Bu yüzden Jongin bok gibi bir ruh hâlindeydi.

Amsterdam'a gerektiğinden dört saat geç varmışlardı ve bu hiç iyi olmamıştı çünkü lokal ekipleri çekimin yapılacağı lokasyonda çoktan onları bekliyordu.

"Taeyong!" dedi Jongin yüksek sesle ve ilk asistanı koşarak yanlarına geldi, her nasılsa iki omuzunda da birer çantayı dengeyle taşırken başka bir bavulu çekmeyi başarabilmiş, boştaki eliyle çoktan iPad'ini kavramıştı. "Villayı ara, en fazla 40 dakika içerisinde orada olacağımızı söyle. Işıkları hazırlamaya başlasınlar. Minseok kendi ekipmanlarını getirdi, ama hava şirketinin yetersizliği nedeniyle geç kaldığımıza göre çekimleri yapmak için onları kurmaya zamanımız olmayacak."

"Evet." Taeyong ciddi bir şekilde kafasını aşağı yukarı salladı, uzaklaşırken cebindeki telefonu çıkardı. Kyungsoo, Jongin'e dönmeden önce genç çocuğu gözleriyle takip etti. Kollarını göğsünün üzerinde birleştirdi.

"Yarın sabaha ertelemeyi denesek ne olur?"

"İmkânı yok. Sadece bugün yapılabilir." Jongin elini havaya kaldırdı, parmaklarını saçlarının arasından geçirdi. Gözlerindeki o korkutucu parlamayla etrafına bakındı. "Kahrolası araba nerede?"

Kyungsoo sadece gözlerini devirdi ve bakışlarını sonunda Jongin'den telaşlı ekibe çevirdi. Herkes bavullar, elbiseler, ayakkabılar ve aksesuarlarla dolu arabaları zar zor hareket ettiriyordu. Gruba doğru yanında şüpheli bir şekilde şoför gibi giyinmiş iki adamla birlikte yürüyen Junmyeon'u neredeyse fark etmeyecekti. Güzel. Hiç değilse artık Jongin bir dakika da olsa susabilecekti.

Kyungsoo bu boş birkaç dakikayı etrafa bakınarak geçirdi. Güneş gökyüzüne yükselmiş, rüzgâr hafif ve gökyüzü temizdi. Hollanda için nadir ve normal olmayan, parlak bir gündü. Hiç değilse Google'a göre. Şanslıydılar.

Gözlerini kapatıp derin bir nefes alırken ufak bir gülümseme dudaklarını gerdi, omuzları uzun uçuşun ardından biraz tutulmuş gibiydi. Çekimin bitmesini ve otellerine dönmeyi bekleyemiyordu, böylece bayılabilirdi. Kulağa hoş geliyordu.

"Onlar değil!" Baekhyun'un tiz sesi Kyungsoo'yu hayallerinden uzaklaştırdı. Tasarımcı tam şoförün elini ilk arabadaki büyük, şık valizlerden savuştururken o tarafa doğru döndü. "Onlar bizimle fotoğraf çekimi alanına geliyor. Diğerlerini otele götürebilirsin."

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Apr 30, 2021 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

The Devil's Black Card (Çeviri)Where stories live. Discover now