where are you?

22.5K 2.2K 2K
                                    

"Hey, Jeongguk." diyor. O, sırtını arkamızdaki duvara yaslarken ben ensemi yaslıyor, vücudumun geri kalanını duvara yaslı yatakta dinlendiriyorum. Biraz zor olsa da başımı çevirmeyi deniyorum. Bakışlarımı üzerinde hissettiği vakit devam ediyor. "Öpüşelim mi?"

Ben omuzlarımı silkiyorum, bakışlarını bana indiriyor. Birkaç saniye birbirimizi izliyoruz. Akabinde o yaz sıcağında, yanımdaki camdan giren parlak güneş bize çarpmazken eğilip beni öpüyor. Gözlerimi kapatıyorum. Oysa arkadaşız biz. Karşılık veriyorum. Avuç içlerimden destek alarak sırtımı dikleştiriyor, absürt oturuşumu bozuyorum. Başını yana eğip devam ediyor. Beynimiz pelteleşene, ön taraflarımız şişene ve dudaklarımız mahvolana değin devam ediyoruz. Ayrılan o oluyor.

Sanki oturup sessizce tavanı izlemişiz de bunu o bozmuş gibi sakince dudaklarını aralıyor. "Eve gitmeliyim."

"Tamam." diyorum. Ayaklanıyor, odadan ayrılıyor. Arkamdaki kapının da, dış kapının da kapanma sesini duysam da sırtımı çevirmiyorum. Başımı eğiyorum, bacaklarımı uzatıyorum. Avuçlarımı dizlerime koyup gerdiğim parmaklarımı izliyorum, kötü kesilmiş tırnaklarımı. Biraz sonra annem geliyor, ne yaptığımı soruyor. Psikopat deyip çıkıyor. Bana hep öyle diyor. Aşağı inip yemeğimi bitirmemi istiyor, biraz daha oynadığım makarnamla ne yapacağımı bilmiyorum. Camdan aşağı boşaltıyorum. Odama çıkarken merdiven kenarındaki aynadan kendimi görüyorum. Derinleşmiş ve koyulaşmış göz altlarımı izliyorum. Akabinde aynaya yapışıp kendime daha da yaklaşıyorum. Ağabeyim üst kata adımlarken torbacımı soruyor. "Sen," diye yanıt veriyorum. Bazen ilkokula giden kardeşim gibi davrandığımı kabulleniyorum.

Ertesi gün yine Taehyung geliyor. Pek geniş sayılmayan odamda dolanırken onu izlemeyi seviyorum. Ben sandalyemdeyim, o ise yatağımın karşısında duvara dayalı olan kitaplığımdaki ufak biblolarıma bakıyor; eline alıp çeviriyor, inceliyor. Akabinde kendini yatağıma sırtüstü bırakıyor. Dudaklarının arasından koca bir nefesi bırakıyor.

"Annemle tartıştım." diyor. Dönen sandalyemde hafif hafif oynamayı kesip anlatmasını bekliyorum.

"Hiç bakma öyle." diyor bana dönmeden. "Çok gereksiz."

"Pekâlâ."

"Film açsana."

"Tamam."

"Mecalin yok değil mi?"

"Evet."

"Benim de."

Filmi kastetmediğini biliyorum. Biraz yavaş işleyen bilgisayarımın şifresini giriyor, iki defa izlediğimiz Pierrot Le Fou'yu açıyorum. Yatakta doğrulunca yanına kuruluyorum. Sırtımızı yatak başlığına yaslıyoruz, ben bacaklarımı uzatırken o kendine çektiği dizlerine sarılıyor. Filmi ikimiz de izlemiyoruz. Yalnızca ekrana bakıyoruz. Kilolu adamın sahnesi geliyor. Son sahneyi izlemek istemediğimi fark ediyorum, o da bunu biliyor. Başımı ona çeviriyor yavaşça başımı eğerek dudaklarımı dudaklarına yaslıyorum çekingence. Ufak öpücüğü öpüşmeye çeviriyor. Dakikalarca beni öpüyor. Bu sefer kalkmıyor. Yine başını hiçbir şey olmamış gibi çekip ileriyi izliyor. Bilgisayarın başını indiriyor, kapatıyorum.

"Annem ateist olduğumu düşünüyor."

"Sen ne düşünüyorsun?"

"Ateist olduğumu."

"Bunun için ne diyor?"

"İsa'nın hiç onaylamadığı bahsinde." diyor ve bana bakıyor. Sonra dudaklarıma. Gözleri yeniden irislerimi bulduğunda devam ediyor. "Onayı da koparamadık."

Gülümsüyoruz. Ve o gidiyor. Her gün iki dost gibi davranıp öpüşüyoruz. Salı günü o aynada üst dudağımı kaldırıp suratımı izlerken merdivene çıkan koca basamağa oturuyorum. Öpüyor. Çarşamba günü gözlerimi çekiştiriyorum. Altlarına bakıyorum. O yine öpüyor. Perşembe günü kardeşimle oynuyorum. Annem terslik olduğunu anlıyor. Bana bakıp duruyor. Cuma günü kardeşimin trenini kırıyorum. Cumartesi günü o pahalı şeyi kırdığım için tokat yiyorum. O beni yine öpüyor. Pazar günleri buluşmayız. O arkadaşlarına gider. Ben camdan onu izlerim. Kendi hâlinde oluşuna bakarım. Ağabeyim de dahil herkes evden akşama değin kaybolduğunda sigara içerim. O beni yine öpüyor bu arada.

marco! polo!Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora