IV

726 116 40
                                    

✧

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

wilhelm schmid okuyorum. öneririm.

düşüşlerimin ardından kalkmaya yeltendiğimde tanıdığım bir isim. o dönem hiçbir şeyden mutlu olamadığımı hissedince arkadaşımın önerisiyle başlamıştım. çok önemsemedim, tamam mı? kişisel gelişim zırvalıklarına vakit ayıran bir insan değilim. ama. ama ile başlayan cümle tahmin edilir zaten. 

yazarın kalemini ve düşün dünyasını şu an çok seviyorum.

mutsuz olmak, adlı kitabında, şöyle bir alıntısı var: birçok ülkede insanlar için mutluluk, hayatta kalabilmektir.

bunu düşündüm. şu cümlenin üzerine saatlerce düşündüm. sosyolojik ve felsefi açıklamasını yapacak değildim ama aşırı mutsuz olduğum dönemde ve düşüşlerimde, yaşadığımı hissetmiyorken beni ne mutlu edebilirdi ki?

ben neyle mutlu oluyordum?

park jimin neyle mutlu olur?

toparlanma sürecinde bunu çok düşündüm ama uygulamaya geçmedim. beni mutlu edecek ve yaşadığımı hissedecek çok basit nedenler vardı ama bunları uygulayacak istek? sanırım önemli olan bunu arayışa geçmekti.

üç yılın ardından adımı atmıştım.

kalbimin tekrar hızlanması onun için önemsiz bir detaydı. taehyung için. ama benim yine de içimde bir şeylerin hâlâ var olduğunun kanıtıydı. tamam ya tamam, üç günlük de olsa. fakat. gülümsemişti. bir de tatlı tatlı böyle. ah.

buluşmalarımız sıklaşmaya başladı.

taehyung'u tanıma konusunda çok zorlamıyorum kendimi çünkü zaten zamanla tanıyacağımı biliyorum. acele etmekten de hiç haz etmem zaten. neyse işte. ama onunla ne zaman görüşsem çok güzel bir enerjiyle donanıyorum. pozitifliği cidden hissedebiliyorum.

benimle takılma konusunda ilk adımı atmasıyla birlikte devam ettirmek istemesini anlıyorum. ve bunun basit bir arkadaşlıkla sınırlı kalmayacağının da farkındayım. farkındayız. ilerleme de bu yönde oluyor. memnunum, şimdilik.

memnun olduğum diğer bir yön de, istemeden birlikte çalışmaya başladık.

final haftalarında evde çalışmaktan bıkıyorsam direkt kütüphaneye uçuyorum ama o sınav haftasında yer bulmanın ne denli güç olduğunu her öğrenci tadıyordur. buna bir çözüm bulmuştuk birkaç gün önce taehyung'la. ders saatlerimizin uyumsuz olduğunu fark edince, gün gün ilk gelen kütüphanede yer tutuyordu çok daralmayacağımız şekilde ve yine karşılıklı çalışmaya devam edebiliyorduk.

şarj aleti mevzusunun bana yeni insan kazandıracağını tahmin etmemiştim. ama bir yerde, bir şekilde, bunun arka yüzü de var.

değineceğim. sonra.

"sıkıldın mı?"

gözlüklerimi çıkararak onayladım onu sıkıntıyla. kitaplarımı kapatıp ona baktığımda elini çenesine dayamış bana bakıyordu. gülümsedim. gülümsedi. dudakları gerildi usulca.

"kahve molası?"

"tanrım, evet. lütfen."

kampüsün en sevdiğim yanı, yaşayan bir tarafı olması. günün her saatine kendim için yapabilecek şeyler bulabiliyorum. akşam on gibi. buz gibi bir hava var. noel bitse de ağaçlar dahil her yer ışıklandırma dolu. hava yağmurlu değil ama keskin bir acılığı var.

iki kahve sipariş ettikten sonra yavaş yavaş yavaşça yürümeye başladık. içeride oturmaktan sıkıldığımız için açık havada takılmak o anki havaya rağmen ikimiz için de en iyi seçenek. ve bir de.

çok konuşmayı sevmiyor.

olabilir yani. aynen. olabilir böyle şeyler yahu.

tamam evet ben de çok sohbet etmeyi seven bir insan değilim. o yüzden pek muhabbet dönmüyor aramızda. tanrı aşkına yurt dışı seyahetlerime bile tek başıma çıkan biriyim ben? nasıl devam ettirebileceğimi nereden bileyim?

"çok mu yoruldun?"

ilerideki bankta oturup da şehrin ışıklarını izlerken sordu. hafifçe başımı sallayarak önüme baktım. "yorulmadım."

"ya da sadece farkında değilsin."

kıkırdadım. "olabilir."

kabanına daha da gömüldü. ona dönerek devam ettim. "seni daha önceden görmüş olabilir miyim?"

"hiçbir fikrim yok." dedi tüten kahvesinden yudum alarak.

"hiç hatırlamıyorum..." bardağı elimde döndürdüm. "jungkook'un arkadaşısın, öyle değil mi?"

"evet." ağzının içinde onayladı.

"neden daha önce hiç görmedim seni, nasıl..." evet. nasıl, bu kadar geç kaldığını hissediyorum?

gülümsedi sadece. karizmatik. güzel. gülünce kafamda yankı yapan kelimeler bunlardı. gülümsedi. parmaklarının tersiyle yanağımdan tüy kadar hafifçe geçip rüzgardan karışmış saç tutamımı geriye attı ince ince. 

bana bakarken keyifli keyifli kahve bardağını dudaklarına dayadı. 

"ne oldu?" istemsizce hafifçe gülümsedi.

"bir şey olmasına gerek yok."

"doğru, yok."

sırtımı banka yaslayarak derin bir nefes aldım. ikimiz de pek konuşmayı istemiyorduk. kulaklığımı çıkararak tekini ona uzattım. önce kulaklığa, ardından bana baktıktan sonra taktı sol kulağına. 

"rastgele açacağım."

"sahne senin."

bu havada güzel gidebilecek birçok isim sıralayabilirdim. ancak vancouver sleep clinic bunların başını çekiyordu. 

sen. ben. 

belki de bu andan itibaren, biz diyebilirim.

çünkü ileride ne olacağını biliyorum.

***

önümde kilitli kapılar, anahtarları sendeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin